kapat

19.12.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Mezhep ne demektir?
Mezhep sözlükte "gidilen, yürünen, tutulan yol" anlamına gelmektedir.

Terim olarak ise "ilim ve felsefede benimsenen yol, meslek" demektir. Bu anlamdan hareketle bir din içinde, bazı dini nasların (emir, yasak ve hükümler) yetkili din bilginleri tarafından farklı anlaşılıp yorumlanması; zaman, mekan, kültür, örf-adet, imkan ve şartların değişik etkileri sonucu -gerek inanç, gerek uygulama alanında- ortaya çıkan ekolleri ifade eder. Diğer bir ifade ile bir din bilgininin, Kur'an ve Sünnetin ışığında tüm ilmi birikimini ve gücünü ortaya koyarak vardığı ilmi kanaate, o bilginin ekolü (mezhebi) denmektedir. Kısaca bir din içinde çeşitli sebeplerin etkisiyle var olan anlayıştaki dini grup ve ekollerden her birine "Mezhep" denir.

Hz. Peygamber (s.a.v) zamanında Müslümanlar, öğrenmek istedikleri hususları bizzat Allah Rasülü'ne sorarak öğreniyor, onun öğrettiği ve gösterdiği şekilde dinlerini yaşıyorlardı. O'nun ahirete intikalinden sonra İslam ülkesinin de genişlemesiyle birlikte Müslümanlar, yeni yeni meselelerle karşılaşmaya başladılar. Bu meselelerin dini hükümlerini öğrenmek için başta Hulafa-i Raşidin (4 halife) olmak üzere Sahabenin ileri gelenlerine başvuruyorlardı.

DİNİN ASLİ KAYNAKLARI
Sahabe içinde ictihad yapabilecek seviyede olanlar, karşılaşılan yeni meselelerin hükmünü belirlemek için önce Kur'an'a bakıyorlar, meselenin cevabını Kur'an'da bulabilirlerse oradan cevaplandırıyorlardı. Orada bulamazlarsa Peygamber Efendimiz'in konuyla ilgili bir açıklaması veya uygulaması olup olmadığını araştırıyorlardı. Meselenin hükmünü Sünnette de bulamazlarsa dinin asli kaynakları olan Kur'an ve Sahih Sünnetin ışığında ictihadda bulunuyorlardı. Bu ilmi hareketin tabii bir sonucu olarak birtakım farklılıkları ortaya çıkmaya başladı.

Bunda, Sahabilerin içinde bulundukları coğrafi bölgelerdeki örf ve adet farklılıkları ve o bölgelerin şartları başta olmak üzere birtakım sebeplerin rolü oluyordu. Gerçi Kur'an ve Sünnette açıkça ortaya konmuş temel meselelerde herhangi bir farklılık yoktu. Ancak birtakım ayrıntılarda bazı ictihad farklılıklarının ortaya çıkması da kaçınılmazdı.

ZAMAN VE İLİM ADAMLARI
Sahabe döneminde halk, grup grup sahabilerden bazılarının ictihadlarına bağlanıp diğerlerini terk etmediği için bu devirde mezhepler oluşmamıştır. Ancak sahabeden sonraki kuşak olan Tabiin (Sahabe dönemini takip edenler) döneminde Hicaz ekolü ve Irak ekolü olmak üzere iki fıkhi ekolünün oluştuğu görülmektedir. Bu ekoller arasındaki fark bazı prensip farklılıkları olmasına rağmen daha çok çevre ve üstad farklılığından kaynaklanmaktadır.

Zamanla ilim adamları arasında karşılıklı sözlü yazılı tartışmalar yapılmış, bunların sonucunda ictihad usul ve kaideleri ortaya konmuş ve bu usuller telif edilmeye başlanmıştır. Böylece müctehidlere ait ictihad usul ve metodları ve bu usul doğrultusunda varılan hükümlerin toplu olarak tesbitiyle birlikte dinin farklı yorumlanması sebebiyle ortaya çıkan mezhepler, hiri 1. asırdan itibaren şekillenmeye başlamış ve hicri 2. asrın sonlarına doğru da kurumsallaşmışlardır.

BİLİM VE DÜŞÜNCE
İlkeleri bakımından ebedi ve evrensel olan İslam Dini'nin; naslarının yetkin (içtihad yapma birikimine sahip) din bilginleri tarafından farklı yorumlanmasını bir rahmet olarak değerlendirmek gerekir.

Değişik renk ve ırklara mensup olan farklı bölge ve zamanlarda yaşayan insanlığın hayatına dinin girmesi ve ihtiyaçlarına cevap vermesi yorum ekolleri ile mümkündür. Bu sebeple insanlık bu ekollere sürekli muhtaçtır. Bilim ve düşüncenin gelişmesi, sürekli değişen hayat şartlarına ve her türlü gelişmeye dinin cevap vermesi bu ekoller sayesinde mümkün olur.

Ancak bu yönüyle rahmet ve insanlara mutluluk veren bu ekollerin yorumlarını, her devir için değişmez esaslar olarak kabullenmek doğru olmadığı gibi mezhep taassubu sebebiyle geçmişte yaşanan çatışmaları günümüze taşımak da doğru değildir. Bu yapıldığında ise hem bir ekol din, hem de mesajları zaman üstü ve evrensel olan bir din belli bir devrin ve belli bir bölgenin dini haline getirilmiş olur.

MEHMET NURİ YILMAZ


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır