kapat

15.12.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Milli enayiler vergisi..

Bu hükumet işi gücü bıraktı bizim Şükrü Kızılot'a çalışıyor.. Ağzımızla kuş tutsak, en çok okunan köşe yazarı o..

Hükumet durmadan pek çoğu anlaşılmaz vergi yasaları gündeme getiriyor. El cebe uzanınca, millet telaşlanıyor.. Hadi bakalım "Kızılot ne yazmış!.."

Şükrü de Maaşallah.. Bu en nefret edilen konuyu öyle tatlı, öyle şeker yazıyor ki anekdotlarla, anılarla süsleyip, gel de okuma..

Okuyorum, durmadan okuyorum.. Okudukça da, kafama sorular takılıyor..

Maliye Bakanı Sevgili Dostum Sümer Oral'a soracağım.

Şimdi, adını rahmetli Turan Yavçan'dan naklen, ağabeyim Öcal, Gözlem'de koydu..

Milli enayiler vergisi..
Yeni deprem vergisi, kelimenin tam anlamı ile bu..

Kör tuttuğunu derler ya, eskiler..

Bizim devlet de, tuttuğundan alıyor bu vergiyi..

Tuttuğu da, bizim gibi milli enayiler.. Yani yıllar yılı vergilerini hem de peşin olarak ödeyenler.

Ve de zerre kaçırmadan ödeyenler..

Şimdi bakın enayilik mesela nerde?..

Benim bir dairem var, 690 bin dolara aldım bu yaz. Tapuya aynen geçti. Vergisini bunun üzerinden ödedim.

Deprem vergisini de 690 bin dolar üzerinden ödeyeceğim..

Peki, benimkinin tıpkısının aynisi dairelerde oturanlar da, bu civar üzerinden vergi ödeyecekler mi?..

Mesela dairesini 100 dolar beyan edip, zaten bu beyan üzerinden yıllar yılı vergi ödeyen, deprem vergisini de benim yedide birim kadar mı ödeyecek?..

Ben bir kere daha devleti kandırmamış olmanın cezasını mı çekeceğim?.

O zaman devlete, adalete inancım kalır mı?. Devlet beni de hileye zorlamaz mı?.

Bu ülke kadar vergi kaçırılan ülke yok..

Bizde beyan edip de ödeyemeyene "vergi yüzsüzü" deme adeti var. Yüzsüz olsa beyan eder mi?. Etmiş, dara girmiş ödeyememiş..

Sen hiç beyan etmeyen, hiç ödemeyene baksana..

Öcal Ağabeyim "KDV'yi peşin ödüyor ama fiş alamıyoruz. Devlet yerine esnafın tüccarın cebine giriyor benim vergim" diyor.. Haklı..

"Sadece İstanbul'da, Ankara'da, İzmir, Adana, Antalya, Gaziantep gibi büyük kentlerde ve gene sadece eğlence yerlerinde, lokantalarda, kebabçılarda, bar, meyhane ve diskolarda, lokal ve kafelerde ciddi ve devamlı fiş kontrolü yapılsa, deprem vergisinden kat kat fazla kdv tahsili mümkün olur" diyor.

Haksız mı, Sümer Oral Bakanım..

Bu ülkede fiş kontrolü yapılıyor mu?..

Kontrol, dükkanda kasaya giderek yapılmaz..

Dükkandan çıkana "Fişini göster" diye yapılır. Gösteremezse, hem ona ceza hem dükkana.. Yap böyle kontrol, görelim bakalım fiş kesiliyor mu, kesilmiyor mu?.

Şimdi bir de ücretten vergi var..

1998 yılında, yıllık ücret gelirleri 12 milyar lirayı aşmayanlar deprem vergisi ödemeyecek.

Üç tavuğu olan köylü 30, minnacık bir kentli esnaf 200 milyon lira öderken, 12 milyardan aşağı kazanan ücretli vergi ödemeyecek. Matrah da bordro dikkat buyurun. Başka yan gelirler bu matraha eklenmeyecek..

Niye?..

Garip tesadüf, milletvekillerinin ücret tutarları 12 milyar lirayı aşmıyor. Hemen hepsinde olan yan gelirler eklenirse aşabilir..

Yani, zavallı köylü verecek. Minnacık kentli esnaf verecek, ama yasayı çıkartan milletvekili vermeyecek. Yasa özenle, milletin vekilini muaf tutmak için çıkarılmış sanki(!).

Hadi bunun adaletini de bana anlatın Sayın Bakanım..

Bir de Sayın Bakanım..

Siz hiç vergi ödemeye teşebbüs ettiniz mi bu ülkede?..

Bu yeni vergi, parasından vazgeçtik, nasıl bir külfet, nasıl bir zaman kaybı, ayrıca bu işi bir profesyonele yaptıracaksanız nasıl ayrı bir masraf..

Şunu kolay ilan ve kolay tahsil etmenin bir yolu yok mu, bilgisayar çağında Sevgili Sümer Oral Bakanım..

Hem vergi salıyorsunuz, hem eziyet.. Ve de sadece bizim gibi milli enayilere..

Uzun bir hafta sonu..
Oldukça uzun bir hafta sonu idi.. İki konser, iki sergi, iki hastane ziyareti.. Ve tabii maçlar..

Maçları yazdık zaten.. Ötesinden notlarım var..

Hastane ziyaretlerinden biri, Galatasaray'ın en genç, ama başına en çok iş gelen futbolcusu Alper'e idi.. Geleceğin yıldızı bir delikanlı. Fevkalade yetenekli.. Ama yeteneklerini bir türlü gösteremiyor. Göstermesine talih engel oluyor. Daha doğrusu talihsizlik.. Yan bağları ameliyatı, fıtık ameliyatı.. Şimdi de kırık.. Bologna maçının 91'inci dakikasında, ihtiyaç duyduğundan değil, oyunu soğutmak için, taktik gereği almıştı Terim onu oyuna. Bir dakika kalabildi. Hani "Akacak kan damarda durmaz" derler ya eskiler.. Kaderden kaçılmıyor. Olacak oluyor işte..

Maçın son yarım saatinde haince oynayan İtalyanlar, bir tekme ile kırdılar Alper'in ayağını..

Ayağı alçıda değil. Platin çivilerle tutturmuşlar kırık kemiği. Bugün koltuk değneği ile ayağa kalkması bekleniyor. Ayın yirmisine doğru çiviler alınacak. İki ay sonra koşmaya başlayacak..

Ona "Bir Çift Yürek" bıraktım.. "Bu kitabı, dikkatli, hatta altını çizerek okursan, yaşamını değiştirecek şeyler öğrenecek, belki de, bunu sana getirmemi sağlayan talihsizliğin, talihin olduğunu göreceksin" dedim. Kitabın bir bölümünde, tıpkı kendisi gibi ayağı kırılan yerlinin öyküsünü okuyacak, bir tesadüf..

Necla'ya da götürdüm "Bir Çift Yürek"i.. "Bunu okuduğunda üç yüreğin olacak" diye.. Necla, Necla Sanlı.. Hayatta en sevdiğim aile dostlarından.. Sevgili Yılmaz'ın eşi.. Geçen pazartesi öğleden sonra kalbi bir teklemiş. Aldırmamış. Meğer "öncü" krizmiş o.. İki saat sonra asıl deprem gelince, doğru Amerikan hastanesine.. Hemen anjiyo.. Dört damar tıkalı.. Derhal ameliyat.. Yoğun bakım..

Amerikan Hastanesi nasıl harika bir yer olmuş.. Allah gene düşürmesin de.. Ama dünya standartlarında bir hastaneye girdiğinizi daha ilk adımda fark ediyorsunuz.

Necla'ya ziyaretçi yasak.. Kapıda Günay'ın eşi Sevil.. Elinde bir defter. Gelenler birşeyler yazıp gidiyor.. Ben de "Bu kitabı iyi oku" diye yazdım ki, Necla duymuş geldiğimi.. "Bir dakika uğrasın" demiş.. Ağız ve burnumuza doktor maskesi takıp girdik ki içeri, Necla cıvıl cıvıl.. Yahu bu kızın mı üç gün önce göğsünü baştan başa kestiler, kalbine damar diktiler.. Tıp nereye gelmiş.. Müthiş..

"Kız Necla" dedim.. "Bu ne güzellik.. Yoksa kalp diye milleti kandırıp, kendini Onur Erol'a mı teslim ettin?.."

Onur, bunu da yaptıysan eğer yaktım seni.. Yılmaz'la iki yıldır peşinde dolaşıyoruz, bizi biraz adama benzet diye, elini sürmüyorsun, kendini 20 yaş gençleştirirken..

Uzun hafta sonu dedik.. Daha hastane ziyaretlerinde, bugünün yeri doldu.. İki konser, iki sergiyi anlatmak da cumaya kaldı..

Ödül!..
İletişim Fakültesi, 1999 İletişim ödüllerini dağıttı, geçen hafta sonu..

Teko-Faks-Panasonic sponsorluğunda yapılan tören Fen fakültesi salonunu tıklım tıklım doldurmuştu.

Önce Ayhan Bermek'i törenin sponsorunu izledik. Sonra fakülte dekanı Nükhet Güz'ü.. Siyasal partiler Güz'ün nasıl farkına varamıyorlar anlamıyorum. Böyle bir hitabet günümüzde pek kalmadı.. Belki de ondandır. Liderlik koltuğu altlarından kayıverir diye..

İletişim Fakültesi öğrencileri, oyları ile Yılın Köşe Yazarını da belirlemişlerdi.. Ahmet Taner Kışlalı..

Adı açıklandığında tüm salon ayağa fırladı. Tam 10 dakika alkışlar dinmedi..

Ödülü almaya eşi Nilüfer gelmişti. Şirin bir konuşma ile teşekkür etti.. Sonra kulağıma "Keşke yaşarken seçselerdi de, bu ödülü Ahmet kendi gelip alsaydı" dedi..

Keşke..

Çünkü bu ödül benim ölçülerimde, bir gazeteci için en büyük onur ödülü..

Çünkü bu ödülün jürisi, geleceğin iletişimcileri gençler.. Yüzlerce.. Ne de olsa subjektif ölçüler içinde oturan üç beş kişi değil..

Gençlerin seçtiği gazeteci olmak, insana nerdeyse ölümsüzlüğü tattırıyor.

Halkın haber alma hakkına fevkalade duyarlı, gençliğe fevkalade önem veren yazılı medyamızda, ödülle ilgili haberler bölük pörçük çıktı. Her gazete sadece kendini ilgilendirenleri yazdı, gerisi es geçti. Ödül alan tüm gazetecilerin listesini elde edebilmek isteyenler, tüm gazeteleri okumak zorunda bırakıldılar.

Benim Sevgili Sabah'ım ödülü iki kez haber yaptı. Cumartesi sabahı sadece Reklam dalındaki Yılın reklamcısını yazdı.. Pazartesi sabahı eksiği farkettiler. atv'nin aldığı ödülleri de haber yaptılar..

Şimdi ben üçüncü haberi bekliyorum.

Bu ödülü, altıncı yılında altıncı kez almayı başaran Hıncal Uluç'u da elbet bir gün yazacaklardır!.

Pizzazz!..
Yeni yazarın imzasını koymamış Kenan sayfanın başına.. İç haberler verdiği mektubunda da işaret etmemiş.. Adımızla özdeşleşti ya, Şamdan Pizzazzları hala benim yazdığımı sanan dostlar var..

Değil.. Artık ben yazmıyorum. Kim yazıyor onu da bilmiyorum.. Keyifle hazırladığım bir çeşit pazar eğlenceliği idi, Pizzazz.. Tuttu. Öyle tuttu ki, her pazar dergisi benzerini hazırlamaya başladı. Son zamanlarda işin tadı kaçınca Kenan'la konuşup bıraktım.

Zorunlu açıklama da bana düştü, ne yapalım!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Ben sorunlarımdan daha önemliyim.

Jose Ferrer

(Teşekkürler Aykut)

TEBESSÜM
Danışman kime denir?.

Sevişmenin 108 çeşidini bilip, hiç bir kadın bilmeyen adama.

BİZİM DUVAR
Kimsenin artık kandil mandil dinlediği yok.. Varsa yoksa Kandilli ne dedi?..

Hakan&Utku

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır