kapat

15.12.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NECATİ DOĞRU(ndogru@sabah.com.tr )


Vida ile tornavida!

Eskiden ne güzeldi! Elimize bir şablon vermişlerdi, olayları, kişileri, düşünceleri, hareketleri bu şablona koyuyorduk. Kararımızı veriyorduk:

Düzen yanlısına sağcı...

Düzeni beğenmeyene solcu...

Damgasını vuruyorduk.

Sağcı: "Mazide bağdaş kurup oturan" insan demekti. Solcu: "Maziden sıçrayıp geleceği kucaklayan" insan...

Mazide oturmak kötürümlük.

Maziyi görmemek körlük.

Sağcılıkta taaffün var, çürürsün. Solculukta uçurum var yuvarlanırsın. Tartışmalar böyleydi...

Böyle sürüp giderdi...

İlericilik- Gericilik, Laiklik- Dincilik, Batıcılık-Doğuculuk, Atatürkçülük- Şeriatçılık hep bu; "düzenden yana olanlarla düzeni değiştirmek isteyenler...." şablonunun türevleriydi. 28 Şubat'tan sonra solcuların düzenden yana, sağcıların düzeni değiştirmekten yana oldukları bir döneme tam girmiştik ki, bir de baktık sağcılık, solculuk bitti.

Şimdi Avrupa var.

Avrupa'dan yana olanlar.

Avrupa'dan korkanlar.

Avrupa'nın Türkiye'yi üye adaylığına kabul etmesine sevinenler (benim gibi) şunu düşünüyor: Biz Türkler, bu yeni hayatımızda hem zenginleşip, hem demokrat olup, hem yontulup yontulup uygarlaşarak darbekolik Pakistan grubundaki ülkeler içinden çıkıp, Avrupa'nın kalitesine, adaletine, zenginliğine vidalanacağız. Ve devletteki hantallıkla hımbıllığı da yırtıp atacağız ve açık veren bütçelerden denk bütçe yapmaya geçişi de böylece kolaylaştırmış olacağız...

Ne güzel hayal!

Vidalanacağız...

Yırtıp atacağız...

***

Fakat hayat bize olanı-biteni söylüyor. Dıştakı cilaya aldanıp, içindeki hurdalığı düzeltemezsen Avrupa sadece "nasihat vermeye..." sonra da kendi işine devam etmeye bakıyor.

Hayattan örnek sergileyeyim:

Türkiye Avrupa Gümrük Birliği'ne 5 Mart 1995'de vidalandı ve anlaşma Ocak 1996'da yürürlüğe girdi.

Dört yıl geçti.

Ne oldu 4 yılda?

Ne aldık, ne sattık?

Yıl 1995...

AB'nin bize sattığı:

17 milyar dolar.

Bizden aldığı:

11 milyar dolar.

Yıl 1996...

AB'nin bize sattığı:

23 milyar dolar.

Bizden aldığı:

11.5 milyar dolar.

Yıl 1997

AB'nin bize sattığı:

25 milyar dolar.

Bizden aldığı:

12.2 milyar dolar.

Yıl 1998:

AB'nin bize sattığı:

24 milyar dolar.

Bizden aldığı:

13.5 milyar dolar.

Bu yılın rakamları henüz belli değil. Fakat gidiş ortadadır. Avrupa Gümrük Birliği'ne, daha çok mal alalım fakat aynı miktarda da mal satalım, rekabet gücümüz gelişsin, firmalarımız marka üretsin, biz Avrupa'nın fason imalatçısı olmaktan çıkalım, sadece tekstil, gıda gibi katma değeri düşük ürünler değil, makine, bilgiyasar, ileri teknoloji ürünleri de satalım diye girdik değil mi?

***

İşte yukarıda tablo.

Bakın, eğilimi görün.

Türkiye Avrupa Gümrük Birliği'ne girdi ve her yıl aldığı mal artarken sattığı mal aynı kaldı. Ve Türkiye'nin toplam dış borcu da geldi 100 milyar dolara dayandı.

Avrupa, sana satmaya bakıyor.

Sen de adam ol, ona sat.

Türkiye niçin yapamadı? Çünkü 4 yıldan beri gümrük kanununu Avrupa'ya uyumlandırıp gümrük sistemini modernize edemedi. Avrupa'nın teknik mevzuatına uyacak altyapıyı kuramadı, yasal düzenlemeleri yapmadı. Dört yıldır Meclis'te yasa tasarısı bekliyor, çıkartamadı ve sanayiciyi rekabete iteleyecek tarafsız, bağımsız, bağlantısız Türkiye Akreditasyon Kurumu'nu (TÜRAK) kuramadı. Kendi sanayicisini rekabetçi yapma niyetini ortaya koyamadı.

Avrupa ne yapsın?

Avrupa teknik bir olay.

Yepyeni bir sistem ve hergün şartlara göre hemen yenilenen bir sistem. Türkiye'nin hımbıl, hantal yönetimini sarsıp, sallamadıkça; "Avrupa'dan korkmak ya da Avrupa'dan yana olmak..." boş tartışma!

Vidalanmak istiyorsan...

Tornavidayı tut...

Tomris Hanım'ı sürdüler

Hani ben burada iki haftadır yazıyorum ya... Çelik aynı çelik... Et kalınlığı aynı et kalınlığı... Aynı iş kalitesi, aynı işçilik... Fakat ihale açılıp, firmalar yarıştırılarak verilen İmranlı-Erzurum hattı kilometresi 480 bin dolar, Kayseri-İmranlı hattı kilometresi 457 bin dolar fakat ihalesiz olarak verilen Mavi Akım'ın Samsun-Ankara hattı kilometresi 570 bin dolar...

Mavi Akım niçin pahalı?

Diye soruyorum ya...

BOTAŞ Genel Müdürlüğü de bana cevap veriyor ve "Sen kıyaslamayı Erzurum-İmranlı ya da Kayseri-İmranlı ile yapma...Onlar ucuz verilmiş işler. Bu yüzden 17 aylık gecikme oldu... Sen kıyasalmayı Doğubeyazıt-Erzurum hattı ile yap. Bu hattın kilometre maliyeti 602 bin dolar olduğu için bak işte gecikme olmadı, zamanında bitti ve biz bir üst komisyon toplayarak Mavi Akım maliyetini Doğubeyazıt-Erzurum hattına göre tespit ettik..." diyor ya...

Buradan da çapanoğlu çıktı.

Mavi Akım'ın maliyetini ihale ile verilmiş ucuz hatlara göre değil, 40 inçten 48 inçe çıkarken uyarlama yapılarak pahalı olarak verilmiş. Doğubeyazıt-Erzurum hattına göre tespit eden Üst Komisyon'da BOTAŞ Yatırımlar Grubu Başkanı Tomris Altay'ın ismi var, imzası yok. Çünkü bu fiyatı pahalı bulmuş ve imza atmamış. 16 yıldır BOTAŞ'ta çalışan, 6 yıldan beri de Yatırımlar Grubu Başkanlığı yapmakta olan Tomris Altay, bu dairenin başından sürülmüş.

Aynı gün...

İmza atmadığı gün...

Tomris Hanım bir konuşsa...

Kimbilir neler anlatır...

Türkiye için biraz daha ışık...

Her gün biraz daha...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır