kapat

17.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MURAT BİRSEL(mbirsel@sabah.com.tr )


Işıkara'nın telefon kâbusu

Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara (nam-ı diğer "Deprem Baba") ile oturuyoruz, haberler geliyor İstanbul halkının yarısı dışarıda, deprem olacakmış diye...

Hoca sinirleniyor:

- Kim çıkarıyor bu lafları, İstanbul sakindi, yine karışıyor!

NTV'den "Normal hayata dönüş çağrısı" yapıyor.

Hoca'nın iki cep telefonu var, birisinin numarasını ülkedeki her gazeteci biliyor.

Diğerinin numarası nükleer füze fırlatma kodu gibi gizli tutuluyor.

Işıkara Hoca bu telefonu olası bir acil durumda Kandilli, Başbakan, Vali temaslarını sağlamak için açık tutuyor.

Gazeteciler bilinen telefonu arka arkaya ararken, gizli telefon çaldı.

Işıkara Hoca hemen açtı, karşı tarafın sesiyle birlikte Hoca'nın yüzü ekşidi...

O konuşmada Işıkara'nın söylediklerini -yanında olduğum için- duyuyorum...

- Hayır kardeşim ben "Deprem olacak" demedim, bilecek olsam, saklamam herkese ilan ederim...

- Hayır efendim, endişe edilecek... Hayır kardeşim.

- Beyefendi siz bu telefon numarasını nereden buldunuz, ben onu sorabilir miyim?

- Kardeşim bu çok gizli bir telefon, bu numarayı kimse bilmiyor.

- Beyefendi bakın telefon idaresinde çalışmanız size bu gizli numarayı arama müsaadesi vermez, olmaz böyle şey. Lütfen bir daha bu numarayı aramayın.

Hoca küplere biniyor!
Bir süre sonra numarayı başka arayanlar da oluyor, özel telefonun bütün özelliği gidiyor.

Bütün bu telefon trafiği sırasında Hoca, Kandilli Rasathanesi'ni arıyor...

Vatandaş da sürekli orayı aradığından, düşürmek ne mümkün.

Kandilli çalışanları da kendilerine göre bazı telefonlarını gizli tutmuşlar, birbirleriyle haberleşebilmek için, o numaralar da meşgul.

Allah bilir telefon idaresi çalışanlarının "aile tercihli numarası" olarak meşgul ediliyorlar.

Bu manzaradan çıkan sonuç şu:

Deprem olacağını biliyoruz, tedbir diyoruz!

Başta "Tedbir tedbir" diye yırtınan sorumlulara uydu telefonu vermemişiz.

Geçen gün İstanbul Valisi ile birlikteydim, beraberce Gebze depremini hissettik.

Polis telsizleri dışında koskoca Vali'yi vatandaştan ayıran hiç bir haberleşme aygıtı yok.

Işıkara'da da yok!

Basında var!

İmkansiz bir olay değil yani, olağanüstü durumlarda haberleşme riski olan bölgelere giden özel muhabirlerin cebinde bu telefonlar var!

Olayı yansıtan muhabirin cebindeki özel telefon niye olaya müdahale etmesi gereken yetkilinin cebinde yok?

İmkansızlıktan mı?

Aynı tepkiyi ben de vereceğim için biliyorum, akla gelen cevap: "Kardeşim merak etme o kadar da değil, gereğini yaparız. Koskoca Türkiye bir iki uydu telefonunu karşılamayacak durumda değil."

Güzel!

Burada mutabıksak, o zaman şimdi gerçekten sormak gerek...

Bu uydu telefonları şu sırada Kandilli'de, Işıkara'da, İstanbul Valisi'nde, Emniyeti'nde olmayacak da nerede olacak?

Köprüye AB bayrağı asalım altına "Biz hazırız, ya siz!" yazalım

Dün SABAH Gazetesi'nin birinci sayfasında "Amerikalı hanım gazeteci Başkan Clinton'u nasıl dinliyor"u gösteren iki fotoğraf vardı. Yılların deneyimli fotomuhabiri Ali Ekeyılmaz'a ait bu kareler çok manidar...

Anadolu Ajansı'nın Beyaz Saray'dan geçtiği, Başkan Clinton'ın Başbakan Ecevit karşısında koltuğa iliştiği fotoğrafı "Saygısızlık mı?" diye tartışmanın anlamsızlığını esas bu kareler ortaya koydu.

Ayakları ön sırada Başkan'ı dinleyen gazeteciye hayret dolu bakışlar fırlatanlar, Amerikalılar değil Türkler.

Kültürel farklılık!

Amerikan sinemalarında ön sıra boşsa herkes ayağını ön sıraya atar. Yanınızdaki sırada sallanan iki ayak eşliğinde film izlemek bir Amerikan gerçeğidir.

Ha şimdi diyeceksiniz ki, bir Amerikalı gazeteci Başkan'ın tam karşısında ayaklarını masaya uzatır mı?

Uzatmaz!

Bu iş bizdeki bir ayağını altına alıp oturmaya benziyor. Bizde basın locasından Başbakan'ı dinlerken bir ayağını altına alıp oturan olur, kimse aldırmaz.

Ama Başbakanla karşılıklı röportaj yaparken kimse öyle oturmaz!

Amerikalı gazeteci orada kimseye saygısızlık yapmıyordu.

Clinton'un oturuşunda Başbakan Ecevit'e en ufak bir saygısızlık unsuru yoktu.

Üstelik...

Clinton'un tüm dünyaya çizdiği Türkiye imajından sonra kendimize saygı ve sevgimiz arttı!

Zaten devletler de insanlar gibi, ne kadar büyükseler o kadar az takıntıları oluyor.

Avrupa yolu önümüzde açık iken, AGİT zirvesi süresince İstanbul'u Türk Bayrağı yanında AB bayrağıyla süslemek fikri bir engele (takıntıya) takılmazsa bu işi oldu bilin!

Not: En basitinden köprüden dev bir AB bayrağı sarkıtıp üzerine "Biz hazırız ya siz" yazsak, penaltıdan gol atmış kadar oluruz!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır