Başkan Clinton'u çok sevdik ve adama "Türk gibi" dedik.. SABAH'ta okuduğunuz bu başlığı Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Güldemir attı.. Bunu da belirtelim.
Şimdi ise, aşağıda okuyacağınız dün yaşadığımız bir olayı Salih Memecan'a anlattım. Hemen, "Adam galiba Ufuk'un başlığını ciddiye aldı" yorumunu yaptı..
Neden mi? İşte nedeni:
Resmi adı ile William Jefferson Clinton, DEİK/Türk Amerikan İş Konseyi ve Amerikan-Türk Konseyi'nin, dün, Şale Köşkü'nde onuruna verdiği ve saat 13.30'da başlaması gereken yemeğe, tam bir buçuk saat geç geldi..
Bizim de aklımıza bizim siyasilerin adet haline getirdikleri geç kalma alışkanları geldi.. Hele hele, Amerika'dan çok önemli bir konuğa randevu verdikten sonra, adamın geldiği gün, önceden haber bile vermeden Amerika'ya gidenler bile oldu aralarında..
Neyse, sonuçta Cumhurbaşkanı Demirel yarım saat, yemeğe katılan Türk iş dünyasının krem de la kremi olarak nitelenen çok önemli isimler ise, tam bir buçuk saat yuvarlak masalarda oturup Clinton'u beklediler..
Fakat öte yandan Necati Doğru ise şunu hatırlattı: "Eğer Türk gibi olsalardı, Hillary Clinton şemsiyesini kendi tutmaz, korumasına tuttururdu" dedi..
Bu da doğru.. Bu durumda biz işin içinden çıkamadık.. Onun için dönelim bakalım yemeğe..
Konuklar bekleme süresi uzayınca şu mealde bir anons duydular: "Her iki Cumhurbaşkanı, değerli konuklarını daha fazla bekletmemek için, yemeğe başlamalarını istediler.."
Bunun üzerine Su Böreği, Hünkarbeğendi, salata, meyva ve kahveden oluşan ve de Kuruçeşme Divan'ın hazırladığı yemek servisi, Clinton ve Demirel beklenmeden yapıldı ve onlar gelmeden de yemek bitti.. Bu arada ekleyelim, salonun süslemesini Vakko yapmış.. Gerçekten mükemmeldi..
Clinton ve Demirel'i salona, İş Konseyi Başkanı Mustafa Koç getirdi.. Koç, 5 dakika kadar onlarla aynı masada oturduktan sonra kürsüye geldi ve kısa ama son derece iyi hazırlanmış bir konuşma ile Türk iş dünyasının dinamizmini Clinton ile onun gurubundan yemeğe katılan Albright, Burger, Grossman ve Parris'e anlattı.. Ardından, Kansaslı kadın senatör ve Cumhurbaşkanı Demirel'i dinledik.. Demirel Türkiye'yi adamakıllı cilaladıktan sonra Clinton mikrofona geldi.. ABD Başkanı da konuşmasında Georgetown Üniversitesi'nde başlayıp, Demirel ile birlikte Ankara'da yaptığı basın toplantısı ve ardından TBMM'deki konuşmasında söylediklerini iyice özetleyerek ve içine espriler katarak tekrarladı. Bu dört ismin yaptığı konuşmaların tümü sadece 33 dakika sürdü ve iki önemli konuk kalkıp çıkış yolu üzerinde duran konukların, ki aralarında ben de vardım, elini sıkıp gittiler..
Bu işten en karlı çıkan ise, yakında senatör eşi olarak oturacağı yeni evine asacağı resim kendisine hediye edilen Clinton oldu..
Peki biz bu işten ne anladık? Bu durumdan bir vazife çıkartmamız gerekiyorsa, şunu açıkça yazmalıyız:
Mustafa Koç'un uluslararası ilişkilerde mükemmel bir seviyeye çıktığı gerçeğini vurgulamalıyız..
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bizim nesilden bir Clinton çıkmamasından yakınıyordu yazısında. Haklıydı da.. Ama, dün, Mustafa Koç'u bir kez daha gördükten sonra, bizden sonraki nesilden, bir değil, birden çok Clinton çıkacağına inandım..
Tebrikler Mustafa Koç... Gerçekten tebrikler...
Not: Şale Köşkü'nün oto parkı çamur deryası halinde. İki kamyon mıcırda mı kalmadı memlekette? Konuklar dün yemekten ayrılırken herkesin ayakkabısı ve paçaları çamur içinde kaldı.. Kendisi de yemekte olan Başkan Ali Müfit Gürtuna'ya duyurmam istendi konuklarca..
