kapat

05.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Galatasaray bir dünya markasıdır!..

Galatasaray yurt içindeki taraftar sayısı ile Fenerbahçe'yi çoktan geride bıraktı.

Yurt dışında ise rakipsiz.. Doğunun en doğusundan, batının en batısına, Avustralya'dan, Tayland'dan, Amerika ve Brezilya'ya adı ezbere bilinen bir tek Türk takımı var:

Galatasaray!..

Kalite ve istikrar olarak yurt içindeki rakipleri ile arasına ulaşılmaz bir uçurum koyan Galatasaray, yurt dışında da, dünyanın en büyük takımlarının korkulu rüyası..

Yurt içinde Galatasaray'a rakip olduklarını iddia edenler, Galatasaray'ın hakemler ve federasyon tarafından korunduğu söylemleri ile kargaları bile güldürürken, beşinci sınıf Avrupa takımları önünde elenip gitmeyi gelenek haline getirirdiklerine bakmıyorlar. Galatasaray'ın, yıllardır dünyanın en büyük takımları ile mücadele edip, gücünü onaylattığını, dünya medyası tarafından "Dünyanın En İyi 40 Takımı" arasına konduğunu görmezden gelmeye çalışıyorlar.

FİFA, UEFA listelerinde Galatasaray ilk 20'den düşmezken, kendi adlarının niçin dört beş sayfa sonra üç rakamlı sayılar yanında yer aldığı sorusunu kendi kendilerine sorma gereği dahi duymuyorlar. Türkiye'deki rakipleri ile arasına kapatılması çok zor farklar koyan Galatasaray, dünya devleri ile yıllardır at başı yarışıyor.

Onların yıllardır özlemle, hasretle bekledikleri, şeklini bile unuttukları yerel şampiyonluk kupaları Galatasaray taraftarını artık mutlu etmiyor.

Galatasaray rakiplerinin hayal güçlerinin en büyük hedefi yurt içi kupaları amaç olmaktan çıkarıp, araç haline getirmiş.Ama yurt dışında da seçici.. En iyiyi istiyor.

Yurt içindeki rakiplerinin daha ilk turlarda, hem de adı sanı bilinmeyen köy takımları karşısında veda ettiği UEFA Kupasına devam etmek, Galatasaraylıyı sevindirmiyor bile..

Rakip taraftarlar, Galatasaray'a gıpta ile bakıp, belki de için için "Niye Galatasaraylı olmadık" derken, Galatasaraylı, yurt içi rakiplerinin çoktan elendiği UEFA kupasında oynamayı kolay hazmedemiyor, içine sindiremiyor.

Çok talihsiz maçlar sonunda Şampiyonlar Ligi dışında kalmanın burukluğunu yaşıyor.

Milan maçı sonrası Ali Sami Yen Stadını terkeden bir Galatasaraylı "Annemizin Ligine döndük" diyor..

Şampiyonlar Ligini en fazla oynayan Avrupa takımları listesinde en tepelerde dolaşan, Dünyanın En Büyük Klüp Takımlarından biri, bir Dünya Markası Galatasaray'ın "Annesinin Ligi" de ancak UEFA Kupası olur işte!..

Baba Oktay'ı da uğurladık..

Ağabeyim Öcal orda.. Güneş Tecelli orda.. Kurthan Fişek orda..

Efsanevi Yeni Gün takımı, kısa bir süre içinde ikinci kez, bir tabutun önünde toplanmışız..

Güneş'e "Bu takımın yedeği yok.. Çıkanın yerine yenisi girmiyor. Birer birer eksiliyoruz" diyorum.

Öcal Ağabeyim fena halde üzgün, ama daha çok öfkeli..

"Yaşarken omuzlara almamız gereken insanları, öldüklerinden sonra omuzlamak için cami avlularında toplanıyoruz" diyor..

Doğru..

Oktay basın dünyasında omza alınmayı en çok hakkeden insanlardan biriydi.

Gazeteci olarak.. İnsan olarak..

İlhan Ağabey, yakın çalışma arkadaşı İlhan Selçuk anlatmış yazısında Oktay'ı..

Bu yazıyı herkes okumalı diye aldım Cumhuriyet sayfalarından.. Buraya taşıdım..

***

Nasıl bir kişiydi Oktay?

Bir iletişim olanağı doğsaydı da, kendisine seslenebilseydim:

- Oktay sen öldün!..

Kapalı gözleri, gönlünden fışkıran ışıkla parlar, kahkayı basardı:

- Tamam abi, derdi, ben öldüm, ama çok işimiz var, bugün ne yapacağız, sen onu söyle!..

En kötü zamanında bile sıradan insanın kaldıramayacağı kadar ağır yaşam halterini omuzlaması, güreşçi yapısından değil, gönül adamı olmasından kaynaklanıyordu.

Gazeteciydi...

Ancak gölgesinden korkan, özçıkarını kollayan, dandik gazetecilerden değildi; adam gibi gazeteciydi. İktidar sahibine ya da para babasına yalakalık bu tür gazetecinin defterinde yoktur; mesleğin onuru herşeyden önce gelir.

Büyüğün, küçüğün, sivilin, askerin, güçlünün, zayıfın, zenginin, yoksulun karşısında bir tek Oktay Kurtböke vardı.

Onu binlerce fotoğraflık bir albümde nasıl anımsarım? Bilmem ki hangi birini seçeyim?

Maltepe Tutukevi'nde, çıplak ayaklarında tokyo, sırtında eşofman, elinde kova, ayakyoluna kova kova su dökerken aklıma gelir Oktay...

Cumhuriyet'e saldıranlarla gazetenin bahçesinde yumruk yumruğa geldiği günü nasıl unuturum?..

........

Tutukevindeyiz.

Oktay'ı geçici bir süre için tahliye ettiler.

Kurtböke koğuştaki devrimci gençlerin "Oktay Abi"si idi. Çıktıktan birkaç gün sonra içerdekilere bir sandık elma yolladı. Sandığı açtık, kıpkırmızı elmalar bir gazeteyle örtülmüştü.

Biri gazeteyi alıp baktı:

Cumhuriyet!..

Cezaevine o günlerde gazete girmesi yasaktı; Cumhuriyet bize elmalardan tatlı geldi.

.......

Cumhuriyet gazetesinin tarihinde Oktay Kurtböke adı önemle yazılacak!.. Hiç bir gösterişe yüz vermeden çağdaşlığın kimliğini özünde taşırdı; öylesine hayat doluydu ki "öldü" demeye dilim varmıyor.

Ölüm ne ki?..

Ölümün karşısına "hayat"ı mı koyacağız, yoksa "doğum"u mu?..

Çağımızda hayatımız biz doğmadan başlıyor, biz öldükten sonraki zamana yayılıyor; bilincimiz bizden önceki yaşamdan kaynaklanıyor, bizden sonraki yaşamın öngörüsünü kapsıyor.

Ömür, geçmişten geleceğe yönelen hayat bilincimizin içinde bir parantez...

***

Ne güzel yazmışsın İlhan Ağabey.. Ama hala az!..

Oktay Kurtböke, Bab-ı Ali'nin en gösterişsiz, adı belki en az bilinen, ama en görkemli, en onurlu gazetecilerinden biriydi.

Oktay Kurtböke, kardeşimdi..

Özürler Melih!..

Sevgili kardeşim Melih Aşık'tan özür dilemem gerek.. Biraz da ağıra kaçan bir sitemim olmuştu, Hakan ile Utku'nun geçen hafta bu köşede yayınlanan yazılarını İnternet'ten diye imzasız aynen köşesine aldığı için..

"Okumasan da bak, başka köşelerde neler var, diye.. Çocuklardan da özür dile" demiştim sertçe..

Bakın daha sonra neler oldu?..

Baştan özetle gelelim..

1. perde.. Hakan & Utku, cumartesi günü benim köşemde "Tatil Keyfi" yazdılar.

2. perde.. Pazartesi Melih "İnternetten" diye yazıyı aynen yayınladı.

3. perde.. Salı ben itiraz ettim.

..Ve sıkı durun, komedinin, (Siz buna meslek trajedisi de diyebilirsiniz) dördüncü ve muhtemelen sonuncu olmayan perdesi... Çarşamba günü, yazı bu defa benim kendi gazetemin ilavesinde yayınlandı.. Gene "İnternetten" imzası ile..

Özür dilerim Melih!..

Biz galiba bu gazeteleri boşuna çıkarıyoruz, baksana kimseler okumuyor.. O zaman ne kavgası!.. Fazla sesimizi de çıkarmayalım.. Patronlarımız bu kadar "Okunmaz" hatta "Bakılmaya bile değmez" yazarlara niye bu kadar para verdiklerini düşünebilirler sonra..

TEBESSÜM
-Boks ringinde yapılan kıran kırana güreş, neden Tansu Çiller'i izlemeye benzer?.

-İkisi de sahtedir. Ama bazı gerzekler, gene de izlerler.

Umut!..

Asla birilerinin umudunu kırma. Belki de sahip oldukları tek şey odur.

"Keşke" kelimesi yerine, "Bir dahaki sefere" demeyi dene.

Yaşlan, ama paslanma!

Bol bol tebessüm et, gülümse. Hem maliyeti sıfırdır, hem de değerine paha biçilmez.

H. Jackson Brown

BİZİM DUVAR
Ülkede faili meçhul cinayetler yok. Koruyanı meçhul katiller var sadece.

Hakan & Utku

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır