kapat

05.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

Sevgili Oktay'ın ardından
Basınımız önemli bir isim kaybetti. Basının kalbi İstanbul olduğuna göre, İstanbul önemli bir isim kaybetti. Oktay Kurtböke'yi de kaybettik.

O Kurtböke ki, Ecvet Güresin-Erol Dallı ikilisinin yönetimi altında yazmaya başladığım Cumhuriyet'te bana ilk kez geniş bir yer açan, sinema sayfasını büyüttüğü gibi, o yıllarda aylık verilen çok saygın Sanat ekinde de yazmamı öneren kişiydi.

Eğer bugün basında Atilla Dorsay diye biri varsa, bunda Kurtböke'nin Genel Yayın Müdürlüğü'nün ve rahmetli Çetin Özbayrak'ın Yazı İşleri Müdürlüğünün büyük katkısı vardır.

Tam bir Galatasaraylı, sonuna dek sporcu, sapına dek gazeteci ve son derece namuslu bir insandı. İlişkileri açık ve dürüsttü. Ağzından düşürmediği sözcükler "tonton" ve "dalyürek"ti. (Aslında sonuncusunu biraz farklı söylerdi ama, sansür!).

Türkiye'nin çok zor günlerinde Cumhuriyet'in başında bulunmuş, 12 Mart'ı göğüslemişti. Nöbeti Hasan Cemal'e devrettikten sonra da Cumhuriyet'ten kopmadı, vakıfta hizmet verdi. En son iki yıl önce Yunus Nadi töreninde onu bacağını yitirmiş, tekerlekli sandalyede görmüş ve gözyaşlarımı içime akıtmıştım.

Bir çınar devrildi, güzel bir insan ve sapasağlam bir gazeteci aramızdan ayrıldı. Basının, Galatasaraylılar'ın, namuslu aydınların, sevgili Gufran ve Pürlen Kurtböke'nin başı sağolsun... Ve de üstüste geçmişine ve bugününe emek veren önemli isimlerini kaybeden Cumhuriyet'çilerin...

Bu klinik harika
Yakın zamanda bir kulak-boğaz sorunum oldu. Hem de bir yolculuğun eşiğinde, küçük bir boğaz operasyonu geçirmek zorunda kaldım.

Ve yolum ilk kez Levent'teki Acıbadem Hastanesi'ne düştü. Bir hastane olduğuna bin tanık isteyen bir yer... Sessiz, sakin, sanki bir pastane atmosferi... Son derece yumuşak bir bürokrasi.. Hemşire oldukları neden sonra anlaşılan kibar ve güzel hemşireler... Ve sizi hasta gibi değil, bir dost gibi karşılayan ve en etkili biçimde müdahele eden doktorlar... Benim durumumda, kulak-boğaz uzmanı Salih Manavoğlu ve operatör doktor Sadık Yıldırım...

Keşke ülkemin tüm hastaneleri böyle olsa, olabilse... Keşke hastaneye gitmek bir korku, bir acı, giderek bir kabus değil, nerdeyse keyifli bir macera haline gelebilse... Acıbadem Hastanesi bunu başarmış. Allah muhtaç etmesin, ama ederse aklınızda bulunsun!...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır