kapat

04.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Beşiktaş'ta perde arkası..

Beşiktaş'ın perde önü konusunda fazla kaygım yok.. Elde genç bir kadro, genç de bir hoca olunca doğal karşılanması ve hoşgörü ile bakılması gereken yanlışlara rağmen, yolunda yürüyor. Bugün titrek görünen adımlar yakın gelecekte "Emin Adımlar"a dönüşecekler. Tünelin ucu göründü. Beşiktaş'ın geleceği aydınlık.

Ben perde arkasından söz edeceğim..

Süleyman Seba gibi bir anıt, 2000 yılı mart ayında görevi bırakıyor. Sanıyorum, nisan ayında, Beşiktaş Plaza Meydanına heykelini dikerler.

Çünkü heykeli dikilecek adam.. Beşiktaş'ı tam bir bataklıktan, tam bir enkaz halinde aldı ve onu geçmişin saygın günlerine ulaştırdı.

Sporun siyasetini hiçbir zaman ayağa düşürmedi ve Beşiktaş'ı vekarla yönetti. Her klüp için "Örnek" başkan oldu.

Şimdi samimi söylüyorum, Seba'dan sonra gelecek başkana acıyorum.. Böyle bir anıttan sonra görev yapmak zor.. Ağzınla kuş tutsan, kendini beğendirmen zor..

Seba bıraktı diye Beşiktaş başı boş kalacak değil tabii.. Biri gelecek.. Birileri duyuyorum şimdiden kulislere başladılar bile.

Adı geçenlerden Serdar Bilgili "Takım şampiyonluğa oynuyor. Şimdiden kongre kulislerine girip ortalığı bulandırmayalım" diyor ama zor.. Sporun siyaseti beklemiyor. Seba gideceğini açıkladı ya, yol almak gerek.. Bu kendilerinin bileceği şey..

Benim sözüm onlara değil..

Ben kendisine yürekten "Ağabey" dediğim başkanla biraz dertleşmek istedim..

Beni asıl üzen şey, Beşiktaş'ta kongre savaşının erken başlaması değil. Bu savaşa Seba'nın adının bulaşması, ya da bulaştırılması..

Efendim Süleyman Seba, bir veliaht tayin edecekmiş.. Efendim Süleyman Seba belli kişileri tutuyor destekliyor, belli kişilerin yolunun kesilmesi için emirler veriyormuş.

Yanlış..

Süleyman Ağabeyin kendisi dahil, adını bu kulislere karştırmaya kimsenin hakkı yok.. Siyaset dünyamızda veliaht bırakmaya kalkanlar sonra nasıl pişman oldular, bu veliaht eylemlerinden nasıl sorumlu tutuldular bir hatırlasın..

Süleyman Ağabey, Beşiktaş'a bir anıt olarak hizmet etti. Bir anıt olarak kalmalı. Ayrıldığı günden itibaren kimsenin sorumluluğunu yüklenmemeli.

2000 yılı kongresi onu, yaşadığı sürece Onursal Başkan seçmeli.. Ondan sonra göreve gelen kim olursa olsun, başı darda kalınca Süleyman Seba'ya koşmalı, elini öpmeli ve onun engin deneyimlerden kaynaklanan tavsiyelerini almalı.

Bunun gerçekleşmesi, Seba'nın adının kongre kulislerinde, herhangi bir ismin yanında, ya da karşısında olmaması ile mümkün..

Süleyman Ağabey, gözümüzde herşeyin üstünde.

Öyle de kalmalı.. Sonuna dek!..

Meslek "daş" olabilmek..

Ayşe Önal'ı günahım kadar sevmem. Neden sevmediğimi en iyi kendisi bilir. Burada anlatmama gerek yok.

Sevmediğim bir meslekdaşımın haklarını savunduğum için kurşun yedim.

Uğur Kılıç Çakıcı, yazılarına kızdığı Önal'ı odasına çağırmış, konuşurken öfkelenmiş, silahını çekmiş, elini tutmuşlar, kurşun Önal'ı sıyırıp geçmişti.

Haber gazetelerde minnacık yayınlandı. Günlerce bekledim, tek satır yazılmadı. Üzerine gidilmedi.

Bunun üzerine, hedefi tamamen köşe yazarları ve meslek kuruluşları olan bir yazı kaleme aldım.

"Bir gazeteci düşüncelerinden ötürü tehdit ediliyor ve kimsenin sesi çıkmıyor. Meslek kuruluşları hangi gün için var" diye sordum.

Yanıt Uğur Çakıcı'dan geldi. Beni vurdurdu.

Şimdi, tehdit bana yönelik..

Fenerbahçe galibiyetini tesislerde, tabanca, makineli tabanca atarak kutlayan klübün başkanı, akşam yerel televizyonlara çıktı ve beni hedef göstererek "Bir ayağını kaşıdılar, öteki de kaşınıyor. Onu da biz kaşırız" dedi.

Hürriyet haberi sütunlarında kullandı..

Ve tısss!..

Açık seçik soruyorum..

Sabah gazetesindeki demokrasi ve düşünce özgürlüğü savaşçısı arkadaşlarım dahil, bütün köşe yazarlarına, ve Gazeteciler Cemiyeti başta tüm meslek kuruluşlarına soruyorum..

Bir gazetecinin, bir meslekdaşınızın bu kadar alenen, bu kadar resmen, bu kadar pervasızca tehdit edilmesi karşısında nasıl susup oturabiliyorsunuz?..

Benim için birşey yapacaksanız şimdi yapın.. Arkamdan yaldızlı yazılar yazmışsınız, istemem..

"Can güvenliğim yok. Oraya maça gitmem" dedim..

Yerel medya Allahın günü sizi hedef gösterirse, imzalı imzasız yığınla "Buraya gelirsen ölürsün" tehdidi alırsanız.. Bu ülkenin en kıdemli, en saygın iki spor yazarı, orada canlarını azgın holiganlar elinden nasıl kıl payı kurtardıklarını ve bir daha o kente ayak atmayacaklarını anlatır ve gerçekten yıllardır atmazlarsa..

Canımı sokakta bulmadım ben..

Bu ortam değişmedikçe gitmem..

Efendim bunlar bütün kent halkı değilmiş.. Böyle bir iddiada bulunmak için çılgın olmam gerek.. Tabii değil. En yakın dostlarım oralı..

Ama o kentte, polisin, savcıların şımarttığı bir gurup var. Kendi futbolcusunu, hem de bir cenaze töreninde dövecek kadar kontrolünü kaybetmiş bir gurup..

Bir insanı yok etmek için, kent nüfusuna gerek yok. 10 kişi başıma çullansa, linç ederler..

Kente dehşet görüntüleri veren, başta sportif her türlü turisti korkutan onlar..

Keskin sirke gibi en büyük zararları da kendi takımlarına.. Hem de öyle zararlılar ki, beni tehdit eden klüp başkanı, onları benden beter eleştiriyor.

Televizyonlara çıkıp "Sahamızı iki yıl kapasınlar, şampiyon oluruz" diyor.

Bakın bir tek Türkiye Spor Yazarları Derneği, o da bildiri yayınlamaya cesaret edemedi, öteki ayağımı kaşıyacak başkana, bir mektup yolladı.. Kınıyorlarmış, falan gibilerden bir giriş.. Sonra onun adına özürler.. "Başkanı yakından tanırlarmış, kişiliği ile bağdaştırmazlarmış, bu yüzden ciddiye almamışlarmış.."

Ciddiye almadıysan niye mektup yazıyorsun bir..

Ciddi alman için Hıncal'ı vurmaları mı gerek iki..

Bu kadar "İş olsun" diye yazılmış bir mektuba, Başkan da hakkettikleri yanıtı verdi. Helal olsun adama.. Bana bir tehdit, derneğe bir tokat!..

Bay Başkan, haklısın.. Sen bu ülkede gazetecinin hele ortada tehditler olunca nasıl yalnız bırakıldığını çok iyi bildiğin için cesaretle ortaya çıktın. Tehditlerini savurdun. Onu sözde savunmaya kalkan derneğe ağzının payını verdin.

Gazetecinin yalnızlığını, meslekdaş ve meslek kurumları kavramlarının nasıl boş şeyler olduğunu bir kez daha kanıtladın.

Güç sende.. Güç sana bizzat Cumhurbaşkanı tarafından hediye edilen silahlarda.. Bu durumda söyleyebileceğim tek şey:

ÖZÜR DİLERİM!..

***

Sevgili Öcal Uluç, Sevgili Cüneyt Koryürek, koskoca medyada bir ikiniz çıktınız beni değil mesleği savunan. Benim teşekkürüm de meslek adına zaten..

Ateş olmayan yerde..

Türk milleti bu kadar zavallı mıyız biz!.. Biz hiçbirşey beceremiyor, mutluluğu bu yüzden sadece rakiplerin bozgunlarında mı arıyoruz?..

"Ayağına sağlık MTK" pankartının arkasında yatan sebeb ne?..

Galatasaray Chelsea'den beş yedi diye Fenerbahçe'nin nerdeyse milli bayram ilan etmesi neden?..

El duvağı ile gerdeğe girme dışında birşey beceremiyoruz, becereceğimize de inanmıyoruz da, ondan mı, kendi zaferlerimiz değil, rakiplerin hezimeti ile coşuyor, mutlu oluyoruz!..

Bakın Fenerlileri birazcık anlıyorum.. İçerde, dışarda başarıyı unutalı yıllar oldu.

Ama artık bir dünya takımı olan Galatasaray'ın hala Fener'de takılı kalmasını aklım almıyor..

Göztepe maçına gittik. Ne Göztepe, ne Milan maçı var, Galatasaray tribünlerinde.. Varsa yoksa Fener.. Fenere saldıran pankartlar..

Ne bitmez tükenmez bir Fener kompleksi yer etmiş, Galatasaraylıların beyinlerinde meğer..

Fenerli olsam, bu pankartlara bu sövgülere kızmaz, tersine gurur duyardım..

***

Fenerbahçe Başkanı, Galatasaray'a yönelik saldırı ve hakaretlerinde sınır tanımaz hale geldi..

En son da "Galatasaray piyondur" deme saygısızlığını gösterdi.

Galatasaray camiasında "Çıt" yok!..

Bu klübün başkanı, bu klübün yönetim kurulu, hadi onlarda yürek yok, bu klübün Divan Kurulu yok mu?..

Böyle hakaretleri en yıllanmış Galatasaraylılar da sineye çekerse, Divan Toplantılarına "Çay ve bisküvi için bir araya gelen dinozorlar" diye acımasız eleştiriler yöneltenler haklı çıkmaz mı?..

Klüp asbaşkanı Mehmet Cansun açık oturuma çıkıyor. Yanı başında Galatasaray'a sövgüler yağıyor.. Tepki yok.. O zaman niye çıkıyorsun Cansun televizyona..

Susacak sineye çekeceksen ne işin var?..

***

10 milyon doları kurtardığı için sevindiğinden olacak, Cem Uzan hem de çok haklı olduğu bir konuda, Danıştay'a baş vurmadı.

Bu dava açılsa, "Ligin adı değişmez" kararı iptal edilir, Telsim Ligi adına dönülürdü.

Ama bakın, karardan zarar gören herkesin iptal davası açma hakkı var..

İki de birde toplanan Anadolu klüpleri zarara uğrayanların başında geliyor..

Gitsin dava açsınlar.. Kararı kaldırtsınlar..

Sonra da, kendi gücü yetmediği için başbakanına gidip ağlayan, Türkiye'nin bunca sorunu arasında başka dert yokmuş gibi, bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük sponsorluk olayına elden dolaştırıp rica minnet imzalattığı yıldırım kararname ile taş koyduran Fikret Ünlü'yü mahkemeye verip, bu 10 milyon doları çatır çatır ödetsinler..

Makamlara o koltuğu hakketmeyen, o koltuğu dolduramayan insanlar geldiğinde böyle garip kararlar çıkabilir.

Fikret Ünlü ne yazık bunlardanmış.

O zaman yapılacak şey, kadere razı olmak ve çekilmek değil, yargıya baş vurup, kişisel kin ve öfkelerin "Yürütme" ye dönüşmesine engel olmaktır.

Bakın bakalım o zaman yeni Fikret Ünlüler çıkar mı, çıkabilir mi?..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır