kapat

29.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


1933'deki Bayram

Cumhuriyet'in 10. yılında ben 6 yaşındayım. 4 yaşında gitmeye başladığım ve bazen oynarken altıma da kaçırıverdiğim anaokulundan sonra, Edirne'de İstiklal İlkokulu'nun I. sınıfına başlamıştım.

O tarihlerde "Hoca'nım" dediğimiz öğretmenimiz, Hikmet Hanım'dı. Bana boyu uzunca gibi görünen, genç bir esmer sevimlisiydi. Müdürümüz de Dündar Bey...

Okumayı daha önceden öğrendiğim için sınıfın gözdesiydim. Dündar Bey sınıfa geldiği zaman, Hikmet Hanım beni ayağa kaldırır ve Alfabe'nin ikinci bölümündeki iri puntolu metinlerden birini okuturdu.

Edirne Valisi, Londra Büyükelçimiz sevgili Samberk'in dedesi Emin Bey'di.

Babam, hem Vilayet'te Umuru Hukukiye Müdürü, hem de Edirne Erkek Lisesi'nde Fransızca Hocası'ydı.

Evimiz tam Vilayet Konağı'nın karşısında, giriş kapısı çift medrivenli, ahşap beyaz bir evdi. Kapısının üstünde demirden siyah bir kadın elinin tuttuğu, siyah toplu bir tokmağı vardı. Aynı tip kapı tokmaklarını önceki yıl İspanya'nın ortaçağdan kalma kenti Toledo'daki evlerin kapısında da gördüm. Herhalde Edirne'ye de vaktiyle İspanyol Yahudileri'yle birlikte gelmişti.

Evin arka tarafındaki kümesli bahçe, benim oyun alanımdı. Edirne Cezaevi, Vilayet Konağı'nın hemen dibinde olduğu için, o da bizim evin karşısındaydı. Önünde bir jandarma gece gündüz nöbet tuttuğundan, ben de onu taklit eder; dedem Hasan Paşa'nın küçülterek bana verdiği sırmalı tören kemerini kuşanarak, bahçedeki kümeslerin önünde saatlerce put gibi nöbet tutardım.

1933'ün 29 Ekim'i yaklaşırken bize okulda 10. Yıl Marşı'nı öğretmeye başlamışlardı. Derslerden sonra marş söyleyerek uygun adım yürümeye çalışıyorduk.

Hikmet Hoca'nım, gerekirse savaşa da böyle gideceğimizi söylüyordu.

10. Yıl şerefine kente zafer takları dikiliyordu. Vilayet Konağı'nın bahçesi sıra sıra ampul hevenkleriyle donatılıyordu.

29 Ekim günü, babam frak giyerek katıldı Belediye Parkı'ndaki törene...

Biz de aynı törene okulla gitmiştik.

Nutuklardan sonra beni de çıkardılar kürsüye. "Atalarım gökten yere indirmişler Ayyıldızı, bir buluta sarmışlar ki rengi şafaktan kırmızı" şiirini söyleyecektim...

Önce biraz kekeledim, sonra boğazıma bir şeyler tıkandı, ağlamaya başladım. Hikmet Hoca'nım kucağına alarak indirdi beni kürsüden...

Gece Vilayet Konağı'nın bahçesi, dönen çarkıfelekler ve atılan havai fişekleriyle beni günlük yaşamın çok ötesindeki bir Harikalar Diyarı'na götürmüştü..

Annemle babam da yanımdaydı. Nasıl olduysa oldu, kaybediverdim onları. Koskoca bir kalabalığın içinde yapayalnız kalmıştım. Cümle kapısının yanındaki Jandarma karakoluna sığındım sonunda.

Efsunlu bir fanusun gecesi, sarkık bir çaresizliğin kahrına dönüşmüştü...

Cumhuriyet'in ilk yılları Hazine'den geçinmeli bürokratlara, bir daha hiç göremeyecekleri büyük bir itibar sağlamıştı. 93 yaşındaki annem hâlâ o yılların özlemini çeker...

Ben de 2000'e girerken bile köylülükten hâlâ kurtulamamış bir ülkede, tüm ömrünü yazı işçiliğine adamış ve garip bir yaşam çalılığında, sulamak için güllerle karanfiller aramaktan usanmamış sarhoş bir bahçıvan gülücüğüyle, içimi çekerim sadece...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır