kapat

19.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
TEVFİK YENER(tyener@sabah.com.tr )


"Hiç kırgın değilim"

Kadın tam Çerkez güzeliydi. Berrak pembe ten, elâ gözler, açık kumral saçlar, uzun boy ve endam. Ünlü yaşlı beyfendinin masasına salına salına yaklaştı. O masada bir de yaşlı ünlü hanımefendi vardı. Güzel kadına baktılar. Belli ki genç hanım onları hedeflemişti.

Geldi ve tam yaşlı beyfendinin önünde durdu:

-Sizin hayranınızım efendim.., dedi. Duruşu da sözleri gibi saygılıydı.

Yaşlı beyfendi kibarca gülümsedi:

-Teşekkür ederim.., diye cevap verirken, bir yandan güzel kadını tanımaya çalışıyordu. Onu bir yerden gözü ısırıyordu ama...

Güzel kadın imdadına yetişti:

-Ben de sizin gibi sanatçıyım efendim.

Yaşlı beyfendinin adı: Vasfi Rıza Zobu idi. Türk Tiyatrosunun bir daha gelmezlerinden üstad Vasfi Rıza... Genç hanım "Sanatçıyım" demişti ya... Hemen ilgilendi Vasfi bey:

-Hangi tiyatrodansınız?.., diye sordu.

Vasfi Rıza beyin yanındaki yaşlı hanımefendi ise, yine tiyatro tarihimizin unutulmazı Bedia Muvahhit hanımefendiydi. Vasfi beyle konuşan güzel kadını ilgiyle izliyordu. Genç hanım Vasfi beyin sorusunu yanıtladı:

-Tiyatrocu değilim, sinema artistiyim.

Sinema artisti, ama kimdi? Vasfi bey pek çıkaramadı. Doğrusu sinemaya biraz uzaktı. Sinema oyuncusu hanım, Vasfi beye kendisini mutlaka tanıtmak istiyordu:

-Ben çok ünlüyüm. Beni bilmeniz lâzım. - Bakan deviren kadın - derler bana.., diyerek Vasfi beyin belleğini zorladı. Tam o anda Bedia Muvahhit atıldı:

-Bakanı indirdiniz mi yani?.., diye sordu.

Güzel kadın başını sallayıp "Hı-hı.." dedi. Bedia hanım hemen Vasfi beye döndü ve "-Vasfi, sen hanımefendiye yakınlaş. Baksana bakanı indirmiş, belki seni de kaldırır bu yaştan sonra..." demez mi?

Güzel sinema yıldızı Aynur Aydan dahil, herkes gülmekten kırıldı.

Aradan 25 yıl 50 yıl geçse de, Bedia Muvahhit hanımın esprileri dilden dile dolaşıyor.

Bu hikâyeyi İsmet Ay, önceki akşam anlattı. Vasfi Rıza ve Bedia Muvahhit gibi iki efsane ile tiyatro sahnelerini paylaşmış büyük aktör İsmet Ay.

Uzun yıllardır geceleri çıkmadığımdan İsmet abiyle sık görüşemiyoruz. İyi ki görmüşüm önceki akşam. Bizim Nebil'in sayesinde o akşam eski dostlarla buluştum.

"Bizim Nebil" dediğim, gazeteci-yazar Nebil Özgentürk. Televizyonların ender kaliteli programlarından birisini de hazırlıyor: Bir Yudum İnsan.

Gazetede yemekten dönüyorduk... Nebil hızlı bir telefonşör. Onun telefonu cep te değil, el telefonu... Hiç cebine koymaz. Daima kulağında:

-Alo Arif abi... Bak yanımda kim var.. Telefonu bana uzattı. Ben "-Vay Çiçek Arif.. Geceleri çıkamıyorum birader.." derken atıldı Nebil, telefonu kaptı ve "Tevfik abiyle bu akşam sendeyiz.." dedi, kapattı.

Artık kaçmak mümkün değil. Arif'e gideceğiz. Kırk yıllık arkadaşım Arif Keskiner. Neden "Çiçek" derler Arif'e?..

O, en sıkıntılı anında bile çaresizliğe kapılmaz. Kendi derdiyle başkasını üzmeyi ayıp sayar, hep gülümser."Nasılsın Arif?" diye soranlara daima "Çiçek gibi... Çiçek!.." diye cevap verir. İşte adı bu yüzden Çiçek Arif olarak anılır. Yaşamında bin sıkıntıyı, derdi yaşamış Arif'in, hiç yakındığını ve asık suratını görmedim.

Arif, çeyrek yüzyıl önce Beyoğlu'nda Çiçek Bar adıyla nefis bir lokal açtı. Bilumum sanatçıların ve gazetecilerin buluştuğu harika bir yer. Hem bar, hem restaurant ki; pazı dolması ile kuru fasulyesi ve de şiş kebabıyla köftelerin rakibi zor çıkar.. Çiçek Bar'da en lezzetli olan, elbette muhabbet.

Girdik Çiçek Bar'a... Tarih 17 Eylül 1999. Hani birileri dedikodu yayıp "17'sinde büyük deprem patlayacak. İstanbul yıkılacak..." demişti. Arif'in Çiçek'inde o kadar değerli insanlar var ki; eh dedik, deprem burayı pek vurmaz.

Arif karşıladı bizi... Sakalları a la Sean Connery bırakmış. Saçı, sakalı ağarmış kıdemli çapkınların hepsi bu eğilimde. Eski James Bond'un da şurası burası ağarınca haftalık ak sakalıyla yeniden şöhret oldu ya... Bizim Hıncal Uluç'un sakalı da bu model.

Yuvarlak bir masa ayırmış Arif bize.. Ben "Arif biz iki kişiyiz.." dedim. O güldü "Oğlum az sonra bu masaya on kişi dolar.. Yıllardır yoksun, dostlar seni özledi.." dedi. Çöktük.

Şöyle bir bakındım. Bahçe tarafında Karanlık Cengiz oturuyor. Dev bir şirketin genel müdürü şimdi.. Atatürk rolüyle çok sevdiğimiz Rutkay Aziz sanatçı dostlarıyla..

Bizden hemen sonra Kemal Sunal geliyor. Beyoğlu'dan kopabilir mi? O tiyatrocu. Yıllar öncesini hatırlıyorum: Kemal Sunal incecik bir delikanlı. İlk Devekuşu Kabare Tiyatrosu oyuncularından.

Salih Güney yan masada arkadaşlarıyla. Kucaklaşıyoruz. Her yanda sanatçı, gazeteci dostlar.

Sonra bakıyorum, işte o!.. İsmet Ay. "Yahu İsmet abi..." Oturuyor. Ve başlıyor muhabbet. Hatıralar işte...

Ben de dalıp gidiyorum:

1959, İstanbul Şehir Tiyatroları Hamlet'i oynarken... İsmet Ay'ın "mezarcı"daki unutulmaz oyunu...

MEZARCI - Kazma kürek, bir iki kazma kürek

Beş arşın kefen bezi

Çamur içinde bir delik, bir tümsek

Budur bekleyen bizi.

Bir kafatası çıkarır atar

HAMLET - Bu kafanın bir dili vardı içinde, türkü söylerdi bir zaman. Herif nasıl kaldırıp atıyor şimdi yere... Belki de bir politikacının kafatası bu hayvan herifin fırlatıp attığı. Oysa, adam sağlığında kendini tanrı'dan daha akıllı sanmış olabilir, olamaz mı?

Mezarcıyı İsmet Ay, Hamleti' Engin Cezzar canlandırıyordu. İsmet Ay'ın ağzından "Mezarcı"nın şu sözleri kulağımda çınlar:

"-Ölü yalanı mezarda kalır".

Ve Hamlet'in sözleri:

"-En derin hesaplar boşa gider de, akılsız davranış işe yarar bazen. Demek ki tanrısal bir güç karışıp işe, biz ne taslaklar çizersek çizelim, son biçimi o veriyor kaderimize.."

Biz İsmet abi ile dalmışız tiyatro muhabbetine, derken bir bomba düşüyor masamıza. Tanju Gürsu. Türk Sinemasının Alain Delon'dan daha yakışıklısı... Trabzon'un iftihar listesinden bin yıllık arkadaşım. "Oğlum Tefo, sen neresun yahu..." Karadeniz aksanı konuşmayı sever Tanju. Sarılıyoruz. Yüreği dokuz kilo altındır Tanju'nun... Bir dönemler ne çok sevgilisi vardı...

Tiyatro anılarından sinemaya geçiyoruz. Arif ile Tanju, ünlü sinemacılar yürüyüşü'nün öncüleri...

Arif: "-Ankara'ya yürüyerek varmışız... Anıt Kabir'e gideceğiz. 1980 öncesi, terör her gün canlar alıyor. Yürüyüş sırasında taş yağmaya başladı" diye anlatıyor.

Sözü Tanju alıyor: "-Sağcıları kışkırtmışlar; bu filmcilerin alayı komünist demişler, onlar da biz sinemacıları ve oyuncuları solcu cephesine yerleştirmiş meğerse.. Türkan Şoray'ın önüne kocaman bir kaya düştü. Bir adım önde olsa, bugün Türkan Şoray yoktu... Fatma Girik de zor kurtuldu..."

Ve aslan sesli adam, tiyatro oyuncusu Nevzat geliyor masamıza... Neyse, Nevzat'la sık görüşüyoruz. TV dizilerinde oynuyor, gümbür sesiyle TV reklamlarını seslendiriyor.

Sinemadan tiyatroya dönüyoruz. İsmet Ay anlatıyor:

-1970 yılında bir marifet çıktı... Şehir Tiyatrosu oyuncuları zorla emekli ediliyor. Vasfi Rıza diyordu ki -Gördüğünüz gibi hepimiz işimizin başındayız. Çalışacak gücümüz var. Zorla emekli edilirsek; 54 yıldır içinde büyüdüğüm, hayatımın sürmesine sebep olan tiyatronun kapısından çıkıp gideceğiz ha...-

O sırada gazeteciler de gelmişti. Bir flaş çakınca foto muhabirine döndü Vasfi Rıza: - Aman uzaktan çek de, yüzümüzdeki kırışıklar çıkmasın. Fotoğrafımı görenler hiç değilse "Yazık, bu kadar genç adam emekliye ayırtılır mı" desinler.., dedi.

Tiyatromuzun unutulmaz sanatçısı İ. Galip Arcan ise "Sanatçının kaderini yasalar değil, seyirci belirler. Beni sahneden emeklilik değil, ancak ölüm ayırır" demekteydi.

Arif, tiyatro konusunu çeviriyor. Hep birlikte La Bohem'i hatırlıyoruz. Beyaz Ruslar'ın müzik yaptığı eşsiz restaurantı... Biraz Todori derken, tekrar tiyatroya dönüyoruz. İsmet Ay unutamıyor, Vasfi Rıza beyi, Bedia Muvahhit hanımı...

-Bir akşam, burada Çiçek Bar'da oturuyoruz. Bedia hanımla birlikteyiz. Arif'in konuğu var... Bir bakan. Bugün de yüksekteki genç politikacılardan birisi. İçeri girdiler, Arif, bakan beyi benimle ve Bedia hanımla tanıştırmak istedi. Genç bakan çok saygılı, sevecen. Bedia hanımın elini öptü. Bedia Muvahhit şak diye şu sözleri söylemez mi bakan beye: "-Ayol sen cüce kadarmışsın yahu... Televizyonda dev gibi gözüküyordun.." Bedia hanım işte..

UNUTULMAZ BİR TARİH
Önceki akşam bunları konuştuğumuzda 17 Eylül 1999 idi. Dostlarla vedalaşıp ayrıldık. Eve geldim. Saat 24.00'e geliyordu. Kendimle dalga geçiyorum. "17 Eylül'den 18 Eylül'e giriyoruz" dedim "deprem olmadı".

Sonra dünya durdu sanki; 17 Eylül ha... 17 Eylül...

-Hiç muğber değilim..., diyor adam.

Tekrar ediyor:

-Hiçbir iğbirar duymuyorum..., yâni yeni dilde "küskün, kırgın değilim" demekte.

17 Eylül 1961'de, saat 02.15. Bunları söyleyerek darağacına yürümekte.

02.30'da hayata gözlerini yummuştur. İmralı Adası'nda...

İdam edilen kişi; 1899 Aydın doğumlu, İbrahim Etem oğlu Ali Adnan Menderes. Eski başbakan...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır