kapat

03.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Espri canavarları!

Sizin de çevrenizde sürekli espri yapma ihtiyacı duyan ve bu yönleriyle itici olan erkekler var mı?

Her cümleden sonra komik bir şey söylemeye çalışan, komik olduğunu zanneden, kızların kendisine taptığını sanan erkekler...

Arkadaşlarınızla buluşup bir yerlere gidiyorsunuz. Amaç; iyi zaman geçirmek. Oysa aralarında öyle biri vardır ki, sürekli güldürmeye çalışır, her lafa atlar durur. İlk başlarda söylediklerine gülersiniz ama daha sonra sinirlerinizi bozmaya başlarlar. En ciddi muhabbette bile araya laf sıkıştırır, ne anlattığınıza kulak vermeden, konuyu kavramaya çalışıp araya dalar.

"Cem" dersiniz, "SivilCem mi?" diye atlar. Amacı komiklik yapmak, sevimli olup hoşlandığı kızı etkilemektir. Etkilediğini sanar da. İşin trajik yanı bu zaten. Buluşmadan sonra arkadaşlarına "Nasıl gülüyordu ama esprilerime?" diyerek böbürlenir, kendisiyle gurur duyar.

Bu tip erkekler sayıca oldukça fazla. Ortak noktaları kendi esprilerine kendileri gülmeleri. Bir şey söyledikten sonra hem oldukça yüksek ve gür bir sesle kahkaha atarlar hem de başka gülen var mı diye etraflarındakileri keserler. Birisini gülerken gördükleri anda olay biter zaten.

Bir de şöyle bir huyları vardır. 35 kere Cem Yılmaz'ı seyrettikten sonra onun tüm esprilerini, vurgularını kapar ve ilk fırsatta ondan alıntılar yaparlar, onun gibi konuşmaya çalışırlar... Çevrelerindeki insanlar gülmeyince de "Cem Yılmaz söyleyince gülüyorsunuz ama!" derler...

Kurtulma taktikleri
Ben, bu tip insanlarla maalesef çok karşılaştığım için oturup onlardan kurtulma teknikleri geliştirdim:

İçinizden muzurluk geçiyorsa gerçekten etkilenmiş numarası yapın. "Ne kadar esprilisin, nasıl ard arda bu kadar çok espri yapabiliyorsun anlamıyorum. Espritüel erkeklerden çok hoşlanırım," gibi bir şeyler söyleyin. Tam böyle havaya girdikten sonra da bozun!

İlk yaptığı espriler muhtemelen güzel olacağından içinizden gülmek geliyorsa gülün, tutmayın kendinizi. Ama bunu devam etirmeyin çünkü siz güldükçe o azimle espri üretmeye çalışacaktır. Güldüğünüze pişman olabilirsiniz.

Asla ve asla espriyle karşılık vermeye çalışmayın; esir olursunuz yanında.

Aslında onu en çok etkileyen yöntem hiç tepki vermemeniz. Biraz daha tutumunu sürdürüp sizin tepki vemediğinizi anladığı an susar ve belki bir daha sizin yanınızda espri yapmaya çalışmaz.

Bir süre sonra sinirleriniz bozulur ve bu yüzden gülmeye başlarsanız, hemen yanından uzaklaşın. Ya ona güldüğünüzü zannederse!!!

Sabır sınırınızı zorlamadıysa kırıcı olmamaya gayret edin; ne de olsa kötü bir amacı yok.

Düşününce, sadece espri yapanlara da şükretmek gerek. Bir de bildiğiniz gibi el şakasından hoşlananlar var. Okulda bir şeyden habersiz masum masum yürürken arkadan kalçanıza batırılan pergel, bir anda kendinizi bahçenin ortasındaki yalağın içinde bulmanız, suratınızın orta yerine gazlı kalemle çizilen bir çizgi, arkadan poponuza kocaman bir tekme... Bunlar anlamsız esprilerden çok çok daha kötü. Derler ya "Beterin beteri var" diye, işte bu da aynen öyle bir şey.

***

Peki ya ortaya çıkmayanlar? Sonucu kabullendiler artık. Belki de tüm hayatları değişecek. İstemedikleri okullara gitmek, ilgi alanları olmayan işlerle uğraşmak zorunda kalacaklar. Sorumlu kim burada?

Tüm bunların yanı sıra puanınıza itiraz edebilmeniz için 1 milyon TL. vermek zorundasınız. Yani hem haklısınız, hem de para vermek zorundasınız.

Bu işin nasıl çözüleceğini gerçekten merak ediyorum.

Peki ya okullar?

Binlerce gencin umudu tükendi, kendilerine olan güvenleri gitti. Nedeni çok basit; istedikleri fakültelere giremediler. Bunun suçlusu da onlar değiller; ÖSS değerlendirmeleri sırasında yapılan hatalar. Bunlardan bazıları ortaya çıktı, sorun çözüldü.

Dİğer merak ettiğim şey okulda güvende olup olmayacağım. İstanbul'un depremden en çok zarar gören bölgesine üniversite yapmışlar. Kampüs gerçekten çok büyük, ama her sene Büyükçekmece Gölü'ne doğru kaydığı söyleniyor. Bu büyük deprem sırasında kimbilir neler oldu?

Binlerce genç orada okuyor. Ben de onlardan biriyim. Okulum Avcılar'da. Gazetelerde, televizyonlarda gördüm, Mühendislik Fakültesi'nde oldukça fazla hasar var, deprem kolonları ekliyorlar. İşletme Fakültesi ile ilgili bilgi verilmiyor. Bu işi her sene yapıyorlarmış, ama işe yaramadı işte. Okul yine de hasar gördü.

Önümüzdeki hafta sınavlar başlıyor. Ve biz okula gitmek zorundayız. Can güvenliğimizi garanti altına alıyorlar mı ki sınavları yapıyorlar? Ben gidip gitmeyeceğimden emin değilim, çünkü korkum hâlâ geçmedi.

Gitmeyerek birkaç dersten kalacağım belki ama benim için önemli olan can güvenliğim ve ruh sağlığım. Arkadaşlarım için de öyle.

Bize biraz daha süre tanımaları gerekmiyor muydu? Hem okulu tamir edebilmek için, hem de bizim kendimizi biraz daha iyi hisedebilmemiz için. Özellikle şehir dışından gelenler. Onlar burada yalnız oturuyorlar ya da yurtlarda kalıyorlar. Aileleri kime güvenip gönderecek onları okula?

Hiç olmazsa sınav tarihlerini bize bıraksınlar. Tıpkı final zamanı olduğu gibi hangi gün olacağına biz karar verelim ya da yetkililerle birlikte tartışalım bu konuyu.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır