kapat

03.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Veto sonrası

Cumhurbaşkanının vetosu akla hayale sığmaz tutarsızlıklar ve iç çelişkiler içeren Af Yasası'nın biraz olsun düzeltilebilmesi, haksızlıkların biraz olsun giderilebilmesi için bir fırsat olabilir.

Prensipte affa en karşı olanlar bile biliyor ki, bu affın çıkması artık kaçınılmaz. Çünkü elli bin mahkumu bu kadar umutlandırdıktan sonra, "vazgeçtim, çıkarmayacağım" demek, onları yeniden cezalandırmaktır. Mahkemenin verdiği cezaya ek bir cezadır.

Ben kader kurbanı sözcüğüne karşıyım. Ama şurası da bir gerçek ki, yaratılan bunca umuttan sonra, af çıkmazsa, içerdekiler gerçekten "kader kurbanı" olur. Çünkü özgürlüğün "direkten dönmesi" kolay kolay hazmedilebilecek bir kadersizlik değildir.

Öyleyse ve hiç değilse Cumharbaşkanı'nın vetosunu bir fırsat olarak kullanıp bu affı adam gibi yeniden tartışalım. Kapsamını düzeltmeye, tutarsızlıklarını gidermeye, daha geniş bir kesim için kabul edilebilir hale getirmeye çalışalım.

Mesela, yazıyı affedip sözü affetmemek gibi akıl almaz mantıksızlıkları düzeltelim.

Mesela, üç-dört aylık hapis cezasının, ömür boyu siyaset yasağı getirmesi; yani cezanın eklentisinin kendisinden çok daha ağır olması gibi çarpıklıkları gidermeye çalışalım.

Ama bütün bunları yaparken, sorunları af yasasıyla düzeltmeye çalışmanın yarayı sarsa bile asla iyileştirmeyeceğini; asıl ihtiyacın köklü bir yargı reformu olduğunu unutmayalım. Gerçekte hiç yargılanmaması gereken insanları önce cezaevine sokup, sonra nasıl çıkaracağız diye formüller aramak yerine, hiç girmemeleri için gereken yasa değişikliklerini bir an önce yapalım.

Yapalım da hakimlerimizi de zor durumdan kurtaralım...

Evet, bence şu malum "fikir suçları"na en fazla itirazın hakimlerden gelmesi gerekiyor. Çünkü en fazla sıkışanlar onlar. Bir yandan Terörle Mücadele Yasası'nın ve TCK'nın çeşitli maddeleri hala "kapı gibi" duruyor ve fikrin mahkum edilmesini emrediyor; öte yandan kamu vicdanı artık düşünen insanların demir parmaklıklar ardına gönderilmesine tahammül edemiyor. İşte bu sıkışmışlık mahkeme heyetlerini hukuki değil, politik davranmaya itiyor. Heyetler palyatif çözümler bulmaya, hatta zaman zaman yasaya karşı takiye yaparak "sorunu" çözmeye çalışıyor. Bu çözüm yollarından bir tanesi de fikri önce cezalandırıp sonra da cezayı ertelemek...

Yani ne şiş yansın, ne kebap.

Hem o maddeler birer tehdit silahı olarak elde bulunsun; hem de şu anda uygulanmasın...

Tabii bu arada, tecil kavramı da iyice yozlaştırılmış oluyor. Bir bakıyorsunuz, Yaşar Kemal bangır bangır yazdıklarından pişman olmadığını söylediği halde mahkeme tecil kararı alıyor. Oysa, bilindiği gibi, tecilin esas olarak sanığın aynı suçu bir daha işlemeyeceği yönünde kanaat oluşması halinde uygulanması gerekiyor. Bir bakıyorsunuz, Eşber Yağmurdereli "krizi" -sanki amalar hapis yatamazlarmış gibi- "sağlık nedeniyle özel af" formülüyle halledilmeye çalışılıyor. Hatta Yağmurdereli'ye özel af talebinde bulunması için adeta baskı yapılıyor.

Bütün bu zorlamaların yetmediği yerde de aftan medet umuluyor.

Ama asıl yapılması gereken inatla yapılmıyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır