kapat

03.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
AHMET TAN(tana@sabah.com.tr )


Deprem miladını işletmek

Gazetecilerin de herhalde siyasetçiler kadar eksiği, yanlışı var. Ama gazetecinin, en genci ve en birikimsizi bile Türkiye'nin geleceğine ışık tutabilecek ürünler sunabiliyor. (Elbette özel bir habaset ve gabavetle malul değilse..)

Yerel bir gazete mensubu bile, ülkenin küçük de olsa bir yarasına merhem olabilecek yazılar, haberler yazabiliyor, çareler önerebiliyor.

Dolayısıyla mesleğinin itibarını kurtarabiliyor, yurtseverliğin gereğini ortaya koyabiliyor.

Ama siyasetçi o kadar talihli değil.

Çünkü siyaset öneriden çok icraat, söylemden çok bir eylem mesleği.

Bu anlamda gazetelerimiz olanca eksiklerine rağmen siyasetçiye büyük bir şans sunuyor. Ülkenin en yetişmiş beyinlerinin önerileri haber yapılabiliyor. Köşelerde seslendirilebiliyor.

Siyasetçinin kendisini istim üzerinde tutması ve ortak bir eylemin tarafı olması ve toplumsal görevini yerine getirebilmesi, gözünü açabilmesi için bir günlük gazeteyi iyi izlemesi gerekiyor. (Ama siyasetçilerin ve bakanların çoğu basını yalnızca seçilmiş kupürlerden oluşan dosyalardan takip ediyor. Bütünü elbette kaçırıyor.)

Uzağa gitmemek için dünkü SABAH'ı örnek alalım:

Başyazar Güngör Mengi'nin uyarısı öylesine yerinde ki:

- Seçimlerden sonra büyük umutlarla kurulan bu uzlaşma hükümeti, yükselen başkanlık sistemi arayışlarını durdurmuştu.

Şimdi...

Çetin Altan, her zamanki gibi işin can damarına basıyor:

- Önce kitlelerin alım gücünü yükselterek üst düzey kalite talebi yaratmak... Bunun için de, egemen kadroların bir yığın denetimsiz harcamalarıyla savurganlığını disipline etmek gerekir.

Zülfü Livaneli Çankaya'nın da kafasına takılan soruya ayırmıştı köşesini:

- İnsanlar deprem göçükleri altında can çekişirken çeteleri affeden yasanın apar topar Meclis'ten geçirilmesi hangi aklın ürünüydü...

Coşkun Kırca affın tozu dumanı arasında çoğu kimsenin unuttuğu o garip infaz indirimi sistemine işaret ediyor:

- Zaten, ceza infazına dair mevzuatımız devamlı işleyen bir af mekanizması kurmuştur.

Can Ataklı önümüzdeki ayların en can alıcı sorununa, Cumhurbaşkanı seçimine parmak basarak şöyle diyor:

- (Affın vetosu) 40 yıllık kurt politikacılığın tipik göstergesidir.

Ahmet Vardar yalnız meslektaşlarının değil, emniyet güçlerinin de ağabeyi olduğunu şu hüküm cümlesiyle sergiliyor:

- Bana kalırsa bu, af kanunu değil, polisi cezalandırma kanunudur!

Necati Doğru'nun doğrusu çoğu kez olduğu gibi bu kez de dosdoğru:

- Çağdaş toplumda insanlar hak arama yetkilerini devlete devretmişlerdir.

Şükrü Kızılot mevzuat hazretlerine karşı vergi yükümlülerini bir AKUT'çu gibi korumayı sürdürerek, depremde zayi belgesi çıkartma süresinin iki aya uzatıldığı müjdesini veriyor:

A. Savaş Akat devletçi olmayan çözüm üretmeyi sürdürüyor ve "devlet her depremzede aileye 5 bin dolar versin ve sorun prefabriksiz çözülsün" diyor.

Hıncal Uluç TRT'nin, Türk halkını yoksun bıraktığı muhteşem bir sevinçten, Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu Sinan Şamil Sam'ın maçını yayınlamayışındaki gafletten söz ediyor, TRT'yi haklı olarak yerden yere vuruyor.

Cengiz Çandar depremin en hayırlı yanına en haklı teşhisi koyuyor:

- İnsanlarımızın zihniyetinde oluşan fay kırıkları!

Tayfun Devecioğlu veto edilen affın son dakikada nasıl direkten dönemediğini "roman gibi" anlatıyor.

Gülay Göktürk depremle başlayan milatla ilgili "sivil değerlendirmeyi, devlet artık her şeyi kontrol altında tutmak sevdasından vazgeçmeli" diye özetliyor.

Yavuz Donat vetonun arkasındaki esrar perdesini satır satır indiriyor.

Ali Kırca hiçbir siyasetçinin cesaret edemeyeceği, "yarın seçim olsa.." sorusunu soruyor ve bütün partilerin baraja takılacağını haklı gerekçelerle bugünden ilan ediyor.

Zeynep Göğüş ise baraja takılmış bir partimizin depremle ilgili çalışmalarından haberler veriyor.

Ruhat Mengi'nin böyle bir günde Mesut Yılmaz'ın ağzını yoklaması çok iyi olmuş. Yılmaz'ın (artık) şövalyelik yaparak bir yere gelmekten umudunu kestiğini, (bundan sonra geleceği yerler için) daha uzlaşmacı ve sabırlı olmaya çalıştığını öğrenmiş olduk.

Siyasetçi için günlük gazete altın değerinde. Eylemlerini, söylemlerini günlük gazeteye göre ayarlayıp düzenleyebiliyor.

Ama gazeteci için öyle değil. Siyasetçi onun gözünde, kaleminde sürekli değer kaybediyor.

Bu ikilinin bir ortak değer noktasında buluşması şart. Yoksa depremden sonra başladığını varsaydığımız ulusal milat yeniden geriye işleyecektir.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır