kapat

03.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


Gece düşünceleri Türkiye, Japonya v.s..

Bazen geceler boyu değişik yazılar düşünürüm. Bunların bir bölümü Cumhuriyet dönemi egemenlerinin kitleler üstünde yarattıkları yoğun hipnozlarla ilgilidir.

"Önce vatan", "Türküm, doğruyum, çalışkanım", "Bir Türk cihana bedel", "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için" v.s. türünden...

Bu tür toptancı bir hipnotizmin, bir toplumda bilimsel kuşkuculukla beyinsel yaratıcılığı nasıl iğdiş ettiğini ve egemen kadroların gizli talancılığını nasıl maskelediğini düşünürüm.

Ve düşünürüm ki, Türkiye'nin 20. Yüzyılı da büyük bir fiyaskoyla ıskalamış olmasının tek nedeni saydamlıktan yoksun oluştur.

Örneğin modern silah teknolojisindeki boşluğu, köylü taburlarıyla dengeleme çaresizliği; "önce vatan" sloganıyla yüzeysel bir hamaset edebiyatının dogmatikleşmesine neden olmuş; sonra da bu hamasi dogmatizm, her fırsatta arkasına sağınılacak ortak bir paravanaya dönüşmüştür.

Önce vatan" dendiğinde, sınırları belirli bir toprak, deniz ve hava sahasını içeren, bir yaşam alanı gelir akla..

"Önce vatan", yahut "önce yaşam alanı"...

Böylece en başta yaşam alanını savunmaya dönük ortak bir hipnoz geliştirilmiştir.

Ve bunun derinliğine bir analizle tartışılması sürekli gündem dışı bırakılmıştır.

Örneğin "yaşam alanını" sadece dış düşmanlar mı tehdit eder; depremler, yahut su baskınları, yahut kuraklık, yahut orman yangınları, yahut çevre kirliliği de tehdit etmez mi?

Böyle bir yaklaşım halk kitlelerine dönük "önce vatan" sloganını, bir anda egemen kadrolara dönük bir yönetim sorumluluğu durumuna sokmaktadır.

"Yaşam alanlarının alt yapısını" hiç mi hiç önemsememiş olanlar, halk kitlelerini durmadan yönlendirmekte kullandıkları, "önce vatan" sloganına karşı, bizzat kendileri neden bu kadar duyarsız kalmışlardır?

Bu tür hamaset kalıplarının, özellikle ekonomi ve hukuk alanında neleri kamufle ettiğini; sanırız ki, genç kurmaylar da, bizim kuşaktakilerden çok daha derinliğine düşünmektedirler.

Geceler boyu bu tür konuları düşünürüm bazen... Elimde olmadan düşünürüm..

Bizde ta öteden beri Japonya'nın nasıl çağdaşlaştığı sorunu çok sık gelir gündeme ve Türkiye'nin çağdaşlaşma hamleleriyle bir takım kıyaslamalara girişilir.

Gerçekten Japonya da geçen yüzyılın ilk yarısında, bizdeki Nizam-ı cedit hareketlerine paralel bir biçimde girişmiştir Batılı'laşmaya..

Aradaki fark nedir biliyor musunuz?

Japonya üretimde çağdaşlaşmayı hedef almıştır; Tanzimatçılar, İttihatçılar, Cumhuriyetçiler ise tüketim üslubunda çağdaşlaşmayı...

Tanzimat döneminin iki ünlü ozanı vardı; biri Recaizade Mahmut Ekrem, öteki Mulalim Naci..

İkisi de aslında Hazine'den geçinmeli öğretmenlerdi.

Recaizade Ekrem, İstinye'deki yalısına, o zamana göre sulu pille işleyen elektrikli bir kapı zili yaptırmıştı. Evde de piyano vardı ve erken yitirdiği oğlu Nejat, piyano da Chopin çalardı.

Muallim Naci'nin ise Tophane'deki evinin kapısı, sanırım tokmaklıydı. Başında takkesi, sırtında şal hırkasıyla yer sofrasında yemek yerdi..

Recaizade alafranga, yani Batılı ve çağdaş sayılmıştı; Muallim Naci de alaturka ve çağdışı..

Ya peki üretim nasıldı?

Karasabanlı, öküzlü ve kağnılıydı. Değil endüstri aşamasına, artizanaya dahi geçilememişti.

Japonya, tüketim biçiminin yerelliğine; çubukla pilav yiyip, karşılıklı eğile kalka selamlaşmaya; kadınların küçük adımlarla erkeklerin arkasından yürümesine falan boşverdi.

Ama üretim biçiminde modern teknolojiyi aynen kopye ederek koydu ağırlığını çağdaşlaşmaya...

Bizdeki Hazine'den geçinmeli egemenler ise bu temel farkı hiç anlamadı. Tüketim biçiminde, yani görüntüde alafrangalığı, çağdaşlık için yeterli saydı...

Bazen geceleri böyle şeyler düşünüyorum. Mesleki bir bozulma olsa gerek, kimbilir?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır