kapat

21.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Maaş 92 milyon liraymış

Seçim kazanamayan ANAP adaylarının "arpalıklar" olarak nitelenen devlet kurumlarına atanmalarının yankıları hâlâ sürüyor. Sürüyor sürmesine de hükümet sanki hiçbir şey yokmuş gibi umursamaz tavrını sürdürüyor.

Başbakan Bülent Ecevit, "kamuoyunun vicdanını" temsil ediyormuşcasına atamaları savunuyor. Olabilir, Ecevit bunu ilk kez yapmıyor. Nice yolsuzluk olayları Ecevit'in "kefaleti" ile sümen altına itilmedi mi bugüne kadar?

Ancak, 46 ANAP adayının atamasını yapan Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın savunması çok tuhaf. Yalova'nın bu atamaları "tek başına" yapmış olması düşünülemez bile. Mesut Yılmaz'a sormadan yapmamıştır herhalde.

Ama Yalova, bütün atamaları üstlenerek "Atamalar diye büyütülen şey o kadar önemli değil, bu makamların maaşı hiç önemli değil, 92 milyon liralık maaşlar bunlar, ne arpalığı?" demiş.

Yüksel Yalova, bu sözlerini pekiştirmek için de "Bu görevlere getirecek kimseyi bulamıyoruz zaten, kimse bu paraya çalışmak istemiyor, eski arkadaşlarımıza teklif etmek zorunda kalıyoruz" diye de eklemiş.

Düz mantıkla bakınca doğru. Ama işin aslı öyle değil ki.

Tamam, bazı görevlerin maaşı çok düşük. Kimse bu maaşlarla geçinemez. Ama "arpalık" denilen yerlere atananlar buralara "maaş" için gelmiyorlar. Bu makamlar "itibarı" olan makamlar. Para hiç önemli değil. Önemli olan bir çeşmenin başını tutmak. Oradan iktidar sahiplerini kollamak.

Ayrıca, bu makam sahipleri devletin bütün olanaklarından yararlanıyor, protokole giriyor, devletin diğer birimleri ile birebir temaslarını kolaylıkla yapabiliyor, VİP statüsü kazanıyor.

İstanbul'un eski valisi var. Hani İstanbul'un en zengin hanımlarından Sema Ramazanoğlu ile imam nikahı yaparak evlenen "laik, Atatürkçü, çağdaş" vali Kutlu Aktaş. Aktaş'ın "maddi sorunu" artık hiç kalmamıştır. Devletten alacağı 92 milyonluk maaşı da herhalde şoförüne bahşiş olarak verir.

Ama başına oturduğu kurumun itibarının ve diğer olanaklarının kendisine ve partisine neler kazandıracağını bir düşünsenize.

Tahran Elçiliği'mize "idari görevli" kepazeliği

Yurtdışındaki temsilciliklerimizden çok sık şikayet alırız. Bu şikayetlerin büyük bölümü, görevlilerin Türk vatandaşlarına yönelik kötü davranışlarını içerir.

Adam gurbet elde, "memleketim" diyeceği bir binaya gidiyor ve tersleniyor. Nedense dış temsilciliklerimiz çoğu kez Türkiye'yi ve halkı temsil ettiklerini unuturlar, kendilerini "Kaf Dağı'nda" görürler.

Ancak son öğrendiğim olay tam bir kepazelik. Arkadaşımız Bengüç Özerdem, büyük tehlikeleri göze alarak İran'ın başkenti Tahran'a gitmişti biliyorsunuz. İranlılarda zaten Türk ve özellikle Türk gazetecisi alerjisi var. Bengüç Özerdem'e de ne kadar kötü davranıldığını yazılarından biliyorsunuz.

Özerdem bu kötü davranışlardan birinde İranlı milislerin saldırısına uğruyor. Bileğine kuvvetli Bengüç, tıpkı Romanya'daki gibi karşısındakileri haklıyor ama bu arada dudağı ve şakağı da kanıyor. Bu halde Tahran'daki Türk Büyükelçiliği'ne koşuyor.

Kapıdaki kişi içeri girmek isteyen Özerdem'e "Giremezsin" diyor. Özerdem "Allahaşkına açın şu kapıyı, ben Türk gazeteciyim, Sabah gazetesi muhabiriyim" diyor ama, bizim burnu Kaf Dağı'ndaki görevlinin umrunda mı, o hâlâ "pasaport işi için mi geldin?" diye soruyor.

Sonuçta Bengüç Özerdem, gurbet elde, tehdit ve tehlike altındayken, kendi ülkesinin "izanı olmayan" bir görevlisini aşamıyor. Ardından İstanbul'u arıyor. Dış Haberler Müdürü Sedat Sertoğlu doğal olarak küplere biniyor ve Tahran Elçisi'ni arıyor.

Tabii telefon SABAH Gazetesi Dış Haberler Müdürü'nden gelince, elçinin etekleri tutuşuyor. Bengüç Özerdem bulunuyor ve lütfedilip elçiliğe kabul ediliyor. Bengüç Özerdem dudağı ve kaşındaki yaraların ilk tedavisini yaptıktan sonra Türkiye'ye dönüyor.

Şimdi tehdit altındaki bir gazeteciye bile bunu reva gören ilkel kafalar kimbilir normal vatandaşlara neler yapıyordur.

Baba'nın kuralları
Aslında bilinen bir "Kurallar manzumesidir" ama, başkent siyasi kulislerinde bir de "Baba versiyonu" dağıtılmış.

Kurallar bir "Baba'nın" ne olduğunu anlatıyor. Baba deyince akla ilk gelen elbette "hakiki" babalar ancak, siyasi kulislerde espri yapanlar "Canım biz baba denince ne olduğunu anlarız" diye gülüyorlar.

O halde en iyisi ben size kuralları sıralayayım, siz hangi "Baba'ya" uygun görürseniz onu düşünün:

1- Baba daima haklıdır

2- Baba kimseyi aramaz her zaman herkes tarafından aranır.

3- Babaya anlatılan her şey babanın bildiği şeylerdir.

4- Kimsenin bilmediğini baba bilir.

5- Baba kin tutmaz ama asla unutmaz.

6- Babaya fikir verilemez. Kendisinden fikir alınır.

7- Babadan istediğin şey, baba tarafından onaylanır. Ancak kişinin kendisi yaptıktan sonra babaya teşekkür edilir.

8- Baba asla eleştirilemez.

9- Baba herkes adına düşünür. Herkes adına konuşur.

10- Baba nerede olursa olsun her zaman her yerde babadır.

11- Babanın yanıldığını ve yanlışlığını asla düşünemezsin.

Böyle durumlarda, baba ilkelerinin (1) numaralı bendi geçerlidir.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır