kapat

03.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Devir ortaklık devri
Küreselleşen dünyada güçlü olmayana yer yok. Güç için de tek yol ortaklık. Zamanında büyümek için ortaklık kuramayan Türk şirketleri şimdi zorunlu olarak birleşiyor

Türk insanını mizacı, ortaklığa uygun değildir. "Ortak atın beli kırık", "Kardeşinle bile ortak olma" gibi sözler, bunun en büyük kanıtıdır. Çünkü genel olarak Türk işletmelerinde, rakiple işbirliği yaparak güçlenmek yerine, onu batırarak pazarın tek hakimi olma isteği hakimdir.

Ancak gelişen ve küreselleşen dünya, değişen ve güçlenen sermaye yapısı, mizacı ortaklığa hiç de uygun olmayan Türk şirketlerini de ortaklıklara ve evliliklere zorunlu hale getirdi. Çünkü bugün gelinen nokta, küçük şirketlerin ortaklık yapmadan büyümesine imkan tanımıyor.

Geçtiğimiz günlerde, ABD'li uzmanlar tarafından yapılan bir araştırma, yılda yüzde 3-5 arasında büyüme sağlayamayan şirketlerin uzun vadede yokolacağını gösteriyordu.

Dünyada bu gerçeği gören ilk sektör, otomotiv oldu. Zaten şirket evliliği trendi de bu sektörün iki devinin; Daimler ile Chrysler'in birleşmesinin ardından başladı.

1999 başı itibarıyla dünyada meydana gelen birleşmelerin hacmi 179 katrilyon lira idi. Sözgelimi, petrolde Exxon ile Mobil'in birleşmesi 86, Travelers Group ve Citicort'un evliliği ise 73 milyar dolarlık sermaye hacmi sağladı. Küçük sermayeli şirketlerin ise bu büyümeyi sağlama imkanı tabii ki yok.

Özellikle serbest piyasa ekonomisine geçilmesiyle birlikte başlayan süreçte bu gerçeği gören Türk şirketleri, yapılarını gerek yerli, gerek yabancı ortaklıklarla yaptıkları yatırımlarla güçlendirdi.

ORTAK AT DOĞRULUYOR
Örneğin Sabancı Grubu'nun şu anda endüstriden otomotive, gıdadan bilgi işlem teknolojilerine, çimentodan tarım ürünlerine kadar pekçok sektörde, 16 yabancı ortakla işbirliği bulunuyor.

Henüz birkaç ay önce Doğuş Grubu, ABD'li Cleveland Clinic ile üç büyük şehirde hastane yapmak, Eczacıbaşı Holding ise Schwartzkopf ile saç bakım ürünleri üretimi için ortaklık anlaşması yaptı. Bu gibi örneklerin sayısı çoğaltılabilir. Bu ortaklıklar, hem şirketlerin finansman yapısına güç kattı ve rekabet avantajı getirdi hem de kendilerini geliştirebilmelerine imkan sağladı.

Tabii Türkiye'de, yıllardır ortaklık yapan ve bunun faydasını gören işadamları da var. Örneğin Alarko Holding'in ortakları İshak Alaton ve Üzeyir Garih.

Üzeyir Garih, 45 yıllık ortaklıklarını şöyle özetliyor: "Ortaklar birbirini tamamlayan birbirine saygılı, 'Hep ben' demeyen bir yapıya sahip oldukça ortaklık başarıyla ve faydayla yürür. Bu arada, getirdikleriyle götürdükleri arasında denge de varsa, o ortaklık uzun sürer. Ama bu denge yoksa, birbirini tamamlama ve saygı yoksa, o ortaklığın yürüme şansı da yoktur. Biz İshak Alaton ile 45 yıldır ortağız. Ortaklığımızın bu kadar uzun sürmesinin en önemli nedeni birbirimizden çok farklı olmamız. Farklı olduğumuz için birbirimizin eksiklerini kapatıyor, birbirimizi bütünlüyoruz" diyor.

ULUSLARARASI MARKA
Dünyanın globalleşmesi nedeniyle ortaklıkların daha da önemli hale geldiğini belirten

Garih şirket ortaklıkları için ise şöyle diyor:

"Artık uluslararası marka olmak gerekiyor. Mevcut olan en iyi ile birleştiğiniz ve her iki tarafın da kazanabileceği şekle dönüştürdüğünüz taktirde başarıya ulaşabilirsiniz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, eşit şartlarda işbirliği. Küçük ortağın devre dışı bırakılmaması lazım. Yani kapitülasyon değil işbirliği. Pazarda gelişmek için rakip ile işbirliği de yapılabilir. Şartlar elverdiğince ve gerekli sinerji yaratıldığı taktirde uluslararası ortaklıklara da evet."

Yine 1938 yılında kurdukları STFA Holding ile yıllar yılı örnek bir beraberlik sürdüren Sezai Türkeş ve Feyzi Akkaya. Geçen yıl Sezai Türkeş'in vefatına kadar süren bu beraberlik, "büyüme için ortaklığın" önemini bir kez daha ortaya koyan bir gerçekti.

Kısacası, devir artık ortaklık devri. İş yaşamının acımasız koşullarında, güçlü olmayana yer yok. Bugünün "güç" kavramına ise tek başına ulaşmak imkansız. Pazar payını büyütmek, rekabet avantajı sağlamak ve en önemlisi ayakta kalabilmek için ortaklık kurmak şart. Çünkü küreselleşen dünyada rakiplerimiz sadece iç piyasadakilerle sınırlı değil. Bu rakiplerle mücadele edebilmek için en azından kendi içimizde bütünleşmeyle mümkün.

Ortaklık kültürümüz neden zayıf?
Türkiye'de ortaklıkların sayısı ancak son 20 yıldan bu yana hızlı bir artış gösterdi. Ortaklıkların zorunlu hale gelmesinde vergi kolaylıkları önemli bir rol oynadı. Ancak sanayileşmiş ülkelerde görülen, şirket birleşmeleri, stratejik ittifak ve benzeri işbirliği yönetmeleri konusunda henüz işin başındayız. Ortaklıklar konusunda geç kalmamızın ve çekingen davranmamızın yüzyıllar öncesine giden sosyolojik ve psikolojik nedenleri var:

GÜVENSİZLİK: Güvensizlik duygusu neredeyse genlerimize işlemiş. Bu güvensizlikte ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın ortaya çıkardığı korkularının da payı var.

BİREYSELLİK: Bireysel başarı hırsı, insanların ekip halinde üretim yapmasını zorlaştırıyor. Herkesin kendini kurtarmak istediği bir ortamda ortaklıkların başarılı olması kolay değil.

KLİKLEŞME: Siyasette olduğu gibi ticari ve sınai ortaklıklarda da yönetim kurulu temsili nitelikte değildir. Az farkla çoğunluğu sağlayan ekip, yönetimin tümünü kendi adamlarından oluşturmayı tercih eder. Yönetimin tüm ortakları temsil eden bir bileşime sahip olması gerekirken bizde çoğunluk, azınlığı yok sayar. Atasözü de bu eğilimi doğruluyor. "İnsanlarda fesat, ortaklıkta kesat".

KURUMSAL PASİFLİK: Türkiye'de ortaklıkların genel kurullarına ilgi çok azdır. Genel kurul sonrasında ise ortaklar yönetimden iyice kopar. Tepki yalnız olumsuz sonuçlar ortaya çıktığında gösterilir ve çok kısa sürer.

DIŞA KAPALI EKONOMİ: 1980 öncesinde ekonomi dışa kapalıydı ve rekabet bugünküne göre daha da zayıftı, bu ortamda ortaklık yolu ile sinerji yaratma ihtiyacı hissedilmiyordu.

UZLAŞMA KÜLTÜRÜNDEKİ AZ GELİŞMİŞLİK: Herkesin kendisi ve kendi partisi için demokrasi istediği bir ülkede, ortaklık kültürünün de az gelişmiş olması çok zor. İnsanlar bir araya geldiğinde her iki tarafın da kazanacağı (win-win) çözümler yerine kendi kazancını azamiye çıkarmayı istiyor.

"KÜÇÜK OLSUN BENİM OLSUN" ZİHNİYETİ: Sanayici ve işadamları, binbir zorlukla ve canını dişine takarak kurduğu şirketin yönetimine başkalarını karıştırmak istemez. Ortaklık zorunlu olduğunda ise söz ve karar hakkının yine kendisinde kalmasını ister, bu zihniyet atasözlerine bile yerleşmiş: "Ortaklı inekten, buzağı yeğdir."

AÇIL SEZEN


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır