kapat

19.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


O benim üvey babamdı

O, aslında benim üvey babamdı ama bana gerçek anlamda babalık, torunlarına da dedelik yapabilmiş değerli bir insandı...

Aslında o benim üvey babamdı ama bana babalık yaptı. İlk gençlik yıllarımda gençlere göre giysiler bulmak imkânsızdı. Ya annenizin kötü bir kopyası gibi dolaşırdınız ortalarda ya da beş yaşında çocuğun giysileriyle. O nedenle, annemle alışverişe çıktığımızda mutlaka tartışır ve sonunda hiçbir şey alamadan, ikimizin de yüzünden düşen bin parça, eve dönerdik. İşte böyle zamanlarda babam devreye girer, o sakin haliyle önüme düşer, birlikte mağazalara girer çıkar, bana göre bir şeyler arardık. Kadın giyiminden anladığı için, bana yakışan renkleri, modelleri seçerken yardımcı olur, hatta elbise provalarına bile o gelirdi.

Şimdi Robert Lisesi diye anılan Kolej'de okuduğum yıllar, onun işlerinde büyük sıkıntılar yaşadığı yıllardı. Oysa Galatasaray Lisesi'nin yanıbaşındaki, dönemin ünlü kumaş mağazası C.K.M.'nin sahibiydi. Konfeksiyonculuğun yükselişiyle kumaş mağazaları mal satamaz olmuştu. Tüm o sıkıntılarına karşın yine de ne yaptı yaptı beni o okulda okuttu. Okuldaki başarımla gurur duyar, eşine dostuna övünürdü.

Eğitimimi ona borçluyum
Diyorum ya, üvey babamdı ama bana babalık yaptı.

Ben evlenirken içinde bulunduğu mali sıkıntı had safhadaydı, yine de nasıl yaptığı bilinmez, düğünümü yaptı. Üstelik ısrarla böyle bir masrafa girmesini istemememe karşın. Zaten bir süre sonra da, onun için bir ömrü simgeleyen mağazasını kapattı. O günkü üzüntüsünü hiç unutamam.

Dedelerin en güzeliydi. Evini ve gönlünü sonuna kadar bize açmıştı. Her yaz Tarabya'daki baba evine gelir, üç ay kalırdık. Kızlarım çocukluklarının en güzel anılarını onunla biriktirdiler. İlk çocuk balosu, ilk kırmızı rugan pabucun heyecanı dedeyle yaşandı. Yazın onların evinin balkonunu hortumla yıkayan dedeydi; güneşin doğuşunu seyretsinler diye sabahın ilk saatlerinde uyandıran dedeydi; ağaçta kitap okuyabilsinler diye kalın bir dala kutu çakan da dedeydi.

Büyük kızım, İstanbul'da Galatasaray Lisesi'ne giriş sınavlarını kazanmıştı. Bir genç kızın tüm sorumluluğunu annemle birlikte yüklenen yine babamdı. İlk yıllarda, arkadaşlarıyla ders çalışmak istediğinde kızımı arkadaşının evine bırakır, telefon çalana dek televizyonun karşısında uyuklar, haber gelince de derin derin içini çekerek yerinden kalkıp giyinir ve torununu eve getirmek için gecenin karanlığına dalardı. Bu, kızım lise eğitimini tamamlayıp, okumak için Amerika'ya gidene kadar böyle devam etti.

Durumu kötüleşti...
Kızlarıma verdiği sevgiyle bana bir kez daha babalık yapmıştı.

Yıllar geçiyor, kızlarım büyüyor, babam yaşlanıyordu. Derken kötü bir hastalık yapıştı yakasına. Büyük kızım yaz tatili için İstanbul'a gelmişti. Üç ay çabucak uçup gitmiş, dönüş vakti gelip çatmıştı. Kızımın son gecesinde, "Beni Nilgün'le baş başa bırakın," dedi. Salonun bir köşesine çekildiler. Torununun ellerini tuttu, neler söyledi bilemiyorum; hepimizin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Resmen torununa veda ediyor, onu olacaklara hazırlıyordu.

Nitekim Nilgün'ün gidişini izleyen aylarda durumu giderek kötüleşti. Göremiyor, duyamıyordu üstelik. Ben her ay Mersin'den İstanbul'a gidiyor, geri kalan duyularıyla babama ulaşmaya çalışıyordum. Değişik tıraş losyonlarını yanağına sürerek onu güzel kokularla oyalıyor, ellerini, yüzünü okşayıp, yanağımı yanağına dayayarak orada olduğumu anlatmaya gayret ediyordum. O ise gözlerini aralayıp bana bakarak, 'ne yapmak istediğini anlıyorum,' dercesine başını sallıyordu zaman zaman.

Onu kaybettiğimizde annem, küçük kızım ve ben yanındaydık. Büyük kızım o yaz Amerika'dan geldiğinde ilk işi, kardeşiyle birlikte dedesinin mezarını ziyaret etmek olmuştu. Zaman içinde acının keskin ucu giderek törpülendi ve dedeyi ziyaret onların yaşamının doğal bir parçası haline geldi. Sık sık duyduğum şu cümle, diyebilirim babam adına beni en mutlu eden sözcüklerdir:

"Anne, biz dedeme gidiyoruz. Sen de gelmek ister misin?"
O, aslında benim üvey babamdı ama bana gerçek anlamda babalık, torunlarına da dedelik yapabilmiş değerli bir insandı.

Babalar Günü'n kutlu olsun!


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır