kapat

19.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
SELAHATTİN DUMAN(sduman@sabah.com.tr )


Şu dağlardan dudu geçti..

Meral iyi kızdır, hoş kızdır.. Şirket gezileri ile dünyayı dolaştığından görüp geçirmiştir.. Bilmediği yoktur.. Lakin bir şeye taktı mı fena takar.. Bir zamanlar evlilik kurumuna takmıştı, şu sıralarda mesleki etiğe takıntılı..

Bizim medya esnafının arada bir fikri bozulur, durduk yerde kendisine küfür etmeye başlar..

Kendisini alır; itin kuyruk altından sokup, sağ kulağından çıkarır.. Söver, sayar, aşağılar.. Sonra sakinleşir, yine eski gündemine döner..

Tıpkı "Ben var ya ben! Aşağılık herifin tekiyim.." diye başlayıp, ağzına geleni söyleyen sarhoşun kriz hali gibi.. Sarhoş bütün lafını bitirdiği zaman "Öpeceğim.." diye tutturur ya! Medyamız onu da fiziki olarak tatbik edemediğinden acısını başka birinden çıkartır..

ooo

Birden fazla gazete almayan okurlar için yazıyorum..

Bu kriz de birden başlamadı.. Önce belirtileri "mesleki etik" tartışmaları şeklinde ortaya çıktı.. Dalga dalga nöbetler geldi, birkaç yazar arkadaşımız "Gazeteci reklamda oynar mı?" sorusuna taktırdılar..

Bir eyyam kendi kendilerine tartıştılar.. Ardından kriz, Star'da sevgili arkadaşım Fatih Çekirge'nin "Sarı basın kartı taşıyan herkes şeftalidir.." şeklindeki yayını sayesinde zirveye ulaştı..

Pişmanlık halleri..
"Kriz" teşhisi koymam bundandır.. Bir gün önceki gazeteyi gören "Cemreler düştükçe çözülür buzu.. Denizle cengi var Deli Tuna'nın.." der, taşmasından ürküntü duyardı..

Dün birinci sayfasını "Sarı basın kartı taşıdıktan başka, yurt dışında gezip tozan" gazetecilere ayıran gazeteye birgün sonra baktık ki havalar normale dönmüş..

Tabii bu durum, yeni bir krizin daha gelmeyeceğini göstermez..

Bir bakarsınız bundan sonraki krizde "Gazete patronları gazetecilik dışında iş yapmasın.." diye tutturup, kendi başlarını yerler..

Benim kendimle ilgili bir endişem yok..

Ben kendimi zaten yakmışım.. Bu mesleğe başladığım günlerden beri gazetecilik hakkında ne düşünüyorsam, bugün de öyle düşünüyorum.. "Erkeğin kötü yola düşmüşü gazeteci olur.." fikrindeyim..

Tövbekâr olup, ıslah-ı nefs edenler de köşe yazarı..

Bunları bilmesine bilirim de yine endişe ederim.. Endişemin sebebi direk olarak okurlarla ilgilidir.. Birşey değil ayda bir patlayan bu krizler yüzünden iki arada bir derede kalacaklar..

ooo

Lakin bu atılan lafların, sağımızdan solumuzdan sektirilen taşların benimle ilgili kısımları da var tabii.. Önce biri "Gazeteci reklamda oynar mı?" sorusunu ortaya attı..

Laf bir iki dolandı, yazar makulesinden Meral Hanım'ın önüne geldi.. O da oturup köşesinden fetvasını vermeye başladı.. Doğrudan bana sorsaydı fikrimi söylerdim..

Şimdi vesile oldu söylüyorum.. Gazeteci reklamda da oynar.. Arkadaşının oğlunun sünnet düğününde de..

Bekledim açıp bana soracak mı, diye.. Benden başka herkese sordu.. Daha olmadı uluslararası kuruluşlara sordu.. Bir tek Kahire Kadısı'ndan fetva istemediği kaldı..

"Gül açmayan bahçede nöbete kalmış bülbül" gayretindeki Meral Hanım eski arkadaşımdır..

Gün aşırı laf dokundurmasına bakıp kendime "Yahu bu kız meslekteki etik tartışmasını neden benden başlatıyor.." diye soruyordum.. Kişisel olarak benimle bir alıp veremediği olacağına ihtimal vermem..

Çünkü, yaradılış olarak iyi yürekli bir kızdır.. Lakin takıntıları fazladır, sürekli olarak "Mississippi Burning" sendromu yaşar..

Patronunun kendisini sevmediğini düşünür, durup durup bu vehmiyle ilgili bulguları kurcalar..

N'olur beni sevin?
Mesela Sabah'ta çalışırken sık sık yolumu keser, ağlamaklı bir ifadeyle "Filanca Bey beni sevmiyor mu?" diye sorardı..

Şimdi böyle bir vehim sahibini teseli için ne söylersin? "Hayır seni çok seviyor, hatta karısını boşayıp seni almayı bile düşünüyor.." diyemezsin ya!

O'nun bu "Bilmem sarhoş bilmem hasta, günde ağlar üçbeş posta.." halleri çevresindekilere tam yılgınlık vermişti ki bizden ayrılıp Milliyet'e gitti..

O zamandan beri de yüzyüze görüşemedik.. Gözlerinde bir sorun vardı.. Bu sorunun büyüdüğünü kendi yazısından öğrendim..

Şirketler ve kişiler tarafından gönderilen faksların çokluğunu anlatıp bunları okumakta zorlandığını yazıyor, faks çekenlere dolaylı fırça atıyordu.. Oradan anladım ki göz sorunu yüzünden kendi gazetesini dahi takip etmekte zorlanıyor..

Zaten bu durumu hatırlayınca benimle ilgili bir kasıt taşımadığına hükmettim..

Eğer böyle olmasaydı "Mesleki etik tartışmasını" reklamlarda oynayan gazetecilerden değil, başkalarından başlatırdı..

Ne bileyim, Yalçın Doğan'ın kapısına dayanır "Neden bir kase yoğurt alana bizim gazeteyi bedava veriyorsunuz? Biz yoğurda promosyon olacak insanlar mıyız?" diye sorardı..

Böylece gazeteyi yoğurda bulayıp, okurlara bir de "cacık tarifi" vermediği kalan yönetime de "Köşe yazarları cacık malzemesi değildir.." mesajı vermiş olu

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır