Harika çocuğun, harika resimleri..

Nasıl coşkuluydu kızkardeşim Serpil'in sesi telefonda.. Nasıl mutluydu, çorbada kendisinin de tuzu olduğu için.. "Yazacağım sana Hıncal Ağabey" diye bağırıyordu.

Yazdı.

ooo

Mart sonlarıydı galiba.. İzmir'den Öcal Ağabeyim (Öcal Uluç) aradı... İzmirli inanılmaz bir küçük yeteneğin Ankara'da açacağı resim sergisinden söz ediyor, mutlaka gidip görmemi, yazmamı istiyordu... "Erinç bildiğin sanat dehalarından, çocuk ressamlardan değil.. Gidip görmeden ne demek istediğimi anlayamazsın" diyordu ısrarla... "Şoke olacaksın! Bu çocuğa elimizden gelen desteği vermemiz gerek"..

Emir büyük yerden geliyordu.. Gittim tabii..

Sonrasını biliyorsunuz.. Ankaralıları gerçekten şoke eden, hayretten hayrete düşüren, ağlatan, coşturan sergiyi yazmıştım.. Ses getirdi.. Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla sergi uzatıldı, Kültür Bakanı İstemihan Talay, Galeriye kadar gelerek Erinç Karaçaylak'a sahip çıktı...Bakanlık genç sanatçı için yurt içi ve dışı sergi imkanlarını araştıracak, bir de katalog hazırlayacaktı...

Hazırladı da.. Kültür bakanı verdiği sözü unutmadı.. Hem de seçimler ve hükümeti kurma çalışmalarının yapıldığı en yoğun günlerde.. Birkaç gün önce postacı bir paket getirdi.. İçinde 47 sayfalık harika bir katalog, ilişiğinde de bir mektupla..

Aynen alıyorum..

"Sayın Serpil Gogen,

Erinç Karaçaylak ile ilgili olarak yaptığınız haberle, küçük bir dahinin varlığını bütün Türkiye öğrendi.

Eserleriyle bizleri hayrete düşüren 16 yaşındaki Erinç Karaçaylak'ın sergisini gezerken de söz verdiğim üzere, eserlerinden oluşan katalog çalışmasını Kültür Bakanlığı olarak tamamlamış durumdayız.

Size de göndermiş olduğumuz katalogdaki eserler gösteriyor ki, Erinç, Türk resim sanatında önemli bir yer edinecek ve ülkemizin adını tüm dünyaya başarıyla duyuracaktır.

Böylesi dahilerimize sahip çıkmanın gerekliliği düşüncesi ile saygılar sunuyorum.

İstemihan Talay Bakan"

ooo

Teşekkürler Sayın Bakanım, gösterdiğiniz duyarlılık için..

Patlamaya hazır turizm

"Bu sene artık kesin patlar" denen turizm gene herzamanki yerde, elimizde patladı. Güneyde tatil köylerinde in cin top oynuyor. Hatta onlar da devre arasında. Soyunma odalarına inmişler bile. Tatil yörelerimizin ne kadar boş olduğunu varın siz tahmin edin artık.

Eskiden iğne atsanız yere düşmeyen tatil köylerinde şimdi yere düşen iğnenin sesi taa buralara kadar geliyor. Yani anlayacağınız, turizm gitti gidiyor. Öyle ki açık büfede helvasını yiyen bile bulamayacağız bu gidişle.

Baktık olacak gibi değil, kalktık güneye gittik. Olayı yerinde gözledik ve dedik ki "Biz bu turizmi patlatırız arkadaş" nasıl mı? Anlatıyoruz..

* Bir kere turizmin bu hale gelmesine, tatil köylerinin boşalmasına sebep olanların başında Katil köyleri işleten Apo gelmiyor mu? Tamaaaam... Demek ki çözüm yine onda. Bakın adam Mudanya turizmini nasıl patlattı. O halde yapılacak şey basit. Apo'nun her duruşmasını başka bir sahil kasabasına taşıyacaksın, bak bakalım Apo turneye çıkınca turizm patlıyor mu patlamıyor mu?

*Tatil köyleri boş dedik ama haksızlık etmeyelim. Dolu olanlar da var. Mesela M. Ali Yılmaz'ın tatil köyü. Futbolcunun biri gidiyor biri geliyor. M. Ali bey uyanık tabii. Baktı bu sene turizm işi sakat, transfer görüşmesi ayağıyla futbolcuları birer ikişer tatil köyüne çağırmaya başladı. Eh futbolcu gelir de ailesi gelmez mi? Sevdiği futbolcuyu yakından görmek için peşinden gelen hayranları da cabası. Tatil köyü ana baba günü. Öyleyse bir an önce bütün klüplerimizin birer tatil köyü alması şart. Hele ki klüplerimizde bu yabancı futbolcu merakı varken görün bakalım nasıl patlıyor turizm! Daha olmadı turist transfer ederiz. Parasıyla değil mi?

* "Yok böyle patlamaz" diyorsanız alın size bir öneri daha. Maksat turizmi öyle ya da böyle patlatmak değil mi, o halde hemen yurt genelinde bir kampanya başlatalım. "Boşuna turist beklemeyin. Geçen yıl onlar geldi sıra bizde". Bu arada yurt dışında Türkiye aleyhinde yapılan propagandalara da destek verdik mi tatil yöreleri hepten boşalır. Böylece ne olur? Kimse olmayınca turizm sıkıntıdan patlar. Ne kızıyorsunuz canım?! Patlatırız dedik patlattık. Siz gene dua edin "Türk-Yunan gerginliğini tırmandıralım. Atina Olimpiyat stadının ortasına Türk bayrağı dikip savaş çıkartalım. Sonra Nato bize müdahale etsin. Siz o zaman görün patlama nasıl olurmuş" demedik.

* Bu memlekette turizmi patlatmanın aslında tek bir yolu var; yeni Musa'lar yetiştirmek. Hani şu Sarah ile mercimeği fırına verip kızın yedi sülalesini buraya toplayan Musa vardı ya! İşte o. Hatta gerekirse işin başına Musa getirilebilir. Anadolu'yu karış karış gezip alt yapıdan potansiyel Musalar toplanabiler. "Musa'dan on emir" adıyla kitap yazıp engin tecrübelerinden genç kuşakların yararlanması sağlanabilir. Millet hele bir gaza gelsin. Sonrası kolay. Unutulmamalıdır ki bir gebe turist bin turist getirir. Sadece doğacak çocuklar babalarını görmeye gelse bile yeter. O zaman bırakın patlamayı turizmi susturabilene aşkolsun...

Hakan & Utku

BİZİM DUVAR
Meclis'te tek yabancı Amerikalı milletvekilleri değil. İskoçyalılar da var. Mesela Safter GAYDALI..

Hakan & Utku

İntikam!..
Öğleden sonra can sıkıntısı içinde zap yaparken, Prima'da bir siyah beyaz Montgomery Clift'e rastladım. Nasıl severdim onu.. Takıldım. Paul Douglas diye bir büyük usta daha vardı, onunla oynuyor. Bir sahne aklımda kaldı. Douglas, İkinci Dünya Savaşı sırasında esir kampında kendisine işkence eden Nazi subayına savaş sonrası rastlıyor. Adamı tenhada kıstırıp eşşek sudan gelinceye kadar dövüyor, hastanelik ediyor.

Sonra evde sevgilisine dert yanıyor:

"Bu anı yedi yıl bekledim. Ama kendimi gene de iyi hissetmiyorum. Neden acaba?.."

Sevgilisinin yanıtını, siz de bir kenara not edin diye bu sahneyi anlatıyorum zaten:

"Kendini kötü hissetmen, iyi hissetmenden daha iyi!.."

Ayşegül!.

Ayşegül Aldinç'i okuyor musunuz, Bayan Sabah'ta..

Eskimiş ayları yıldız yaparlarmış ya, Nasrettin Hoca devrinde..

Yıldızları da yazar yapıyorlarmış meğer, hem de daha eskimeden..

Pakize Suda ne şirin yazmaya başlamıştı.. Şimdi de Ayşegül..

Ne sıcak, ne sevimli, ne tatlı kalemi var kızın..

SEVDİĞİM LAFLAR
Eleştirmen yolu bilen, ama arabayı süremeyen adamdır.

Kenneth Tynon

Yeşilköy'de bir lezzet!..
Emin Bengisu yakalayıp götürmese, ne işim var Yeşilköy'de.. Havaalanı değil canım, köyün kendisinden söz ediyorum.. İstasyon Caddesinde bir yer.. Hacıbey kebabçısı adı..

Minik, şirin, müşterileri ile cıvıl cıvıl sevimli bir dükkan.. Döneri önce iştah açıcı olarak veriyorlar size.. Pide arası, ya da dürüm şeklinde..

Ben ikisinden de aldım tabii..

Sonra iskender.. Ama enfes..

Osmanlı saraylarının üzüm şırası eşlik ediyor yemeğe.. Katkı maddesi olmayan has kuru üzüm suyu.. Şıranın kuru üzümden yapıldığını bu vesile ile öğrendim. Hazmı kolaylaştırıcı özelliği yüzünden Bursa kebabının ayrılmaz parçası imiş.. Adana kebabının şalgam suyu gibi..

Oraya kadar keyfim harikaydı, sonra sıra tatlıya geldi.. Millet kaymaklı peynir tatlısı ile parmaklarını yerken, ben şeker hastası Hıncal onlara bakmamak için buranın devamlı müşterisi oldukları belli yan masadaki genç ve güzel öğrenci kızlarla sohbete daldım.. Onlar da beni kıskandı ya..

Efendim bu Hacıbey, Bursa'daki ünlü Hacıbey'in şubesi imiş.. İzmir Karşıyaka'da, İstanbul Teşvikiye'de de varmış.

Onları bilmem.. Yeşilköy'ü bilirim.. Sizleri kapıda güleryüzleri ile, karı koca Arıkanlar, Seyfi ve Sema karşılayıp, uğurladıklarında eğer memnun kalmamışsanız beni arayın, hemen..

TEBESSÜM
Cafer pilot Frankfurt havaalanına inecek, kuleden izin istemiş.

-Şimdi lütfen durumunuzu bildirin.

-Uçağın önünde oturuyorum.