kapat

11.05.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
I H Y
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
SELAHATTİN DUMAN(sduman@sabah.com.tr )


Kılık kıyafetinize dikkat edin..

Özellikle "alıcı kılığında" dolaşıyorsanız başınız her an belaya girebilir.. Çünkü zaptiyelere "uyuşturucu alıcısı" gibi görünme ihtimaliniz var.. Başınızın belaya girmemesi için sizlere temsili efe kıyafetini önerebilirim..

Ratingleri eskisi gibi yüksek mi yoksa düşüyor mu bilmem ama ben "haber saati" dedikleri programları görünce takılıp kalıyorum nedense..

Galiba içinde "insanlarımız var" da ondan..

En komiğime giden de "bir vatandaşın başına gelen belayı allandıra ballandıra ekrana getirdikten sonra" sunucunun o bölümü "Bir daha böyle şeyler yaşanmasın.." gibisinden temennilerle bitirmesi..

İyi de! Bir daha böyle şeyler yaşanmazsa sen bu programı nasıl yapacaksın?

Bu programlar haliyle gazeteci-polis işbirliğini de getiriyor gündeme.. Polis kendi reklamının yapılmasını, gazeteci de polisin reklamını yaparken, en güzel işlerin kaymağını istiyor..

Tam danışıklı dövüş yani..

***

Geçenlerde oturmuş TV seyrediyordum.. Yine "Haber Saatleri"nden birine takıldım..

Polis bir kadın satıcısının peşine düşmüş.. Yerini, izini bir güzel tesbit etmiş.. İş kadının faka bastırılmasına kalmış.. Tuzağı güzel güzel kuruyorlar. Kadının evine telefon edip, devamlı müşterilerden birinin adını vererek güvenini kazanıyorlar.

Sonra da baklayı ağızlarından çıkarıyorlar: "Bize üç kız lazım.."

Orası kolay! Peki ya para! Ahlak Zabıtası elemanı satıcı kadına "kelle başı 15 milyon lira" yani üç kız için 45 milyon lira vermeyi teklif ediyor polis..

Kadın olur deyince de tuzak işlemeye başlıyor..

Alıcı kılığına girmek..
Beni burada bir merak sardı.. Hani uyuşturucu operasyonları basına açıklanırken "alıcı kılığına girmiş polisler" derler ya.. Millet de "alıcı kılığı" nasıl oluyor, diye düşünür..

Sonra olayın fotoğraflarına bakarsınız.. Alıcı kılığına girmiş polislerin sokaktaki vatandaştan farklı olmadığını görürsünüz. Çevrenizle kıyaslamaya kalktığınızda, herkesin "potansiyel olarak" alıcı kılığında dolaştığını farkedersiniz..

Efendi efendi işinize giderken giydiğiniz kıyafet de bal gibi "alıcı kılığı"dır.. Birgün işgüzar bir polis müdürü çıkıp da "alıcı kılığına giren herkesi toplayın. Bu işi kökünden halledelim.." dese yandı Türkiye..

Sırf kılık kıyafetten yatarız yıllarca içerde..

Her neyse.. Benim merak ettiğim bu operasyonu yürüten Ahlak Zabıtası ekiplerinin nasıl bir kılığa gireceğiydi. Ya da girdikleri kılığı nasıl açıklayacaklarıydı..

Allaha şükür "zampara kılığına girmiş polisler" veya "sevici kılığındaki polisler" gibi bir deyim kullanılmadı..

Operasyon tamam oldu. Kızlar bir güzel yakalandılar.. TV ekranında sorguları yapıldı.. Kameralar şakır şakır filmlerini, fotoğrafçılar da şukur şukur resimlerini çektiler.. Devletimizin ahlakımızı nasıl sahiplendiği de bir güzel belirlenmiş oldu..

Burada o TV kanalının gösterdiği "inceliğe" değinmeden geçemiyeceğim. Haberi yayınlarken yakalanan kızların yüzlerini "saklama hassasiyetini" gösterdiler..

Ben de merakımı ertesi günün gazetelerinden giderdim. Çünkü kızların yüzü kabak gibi ortadaydı..

Osmanlı yöntemi de iyiydi..
Bu fuhuşla mücadele özellikle II. Abdülhamid döneminden bu yana "hükümetlerin" takıntısı halindedir.. Eskilerin "93 harbi" dediği Kırım Savaşı, Osmanlı'ya o güne kadar hiç bilinmeyen zührevi hastalıklar getirmiş..

Çünkü Kırım Harbi'ndeki müttefiklerimiz olan İngiliz ve Fransız askerinin peşine düşen Avrupalı "hafifmeşrep kadınlar"ın sayısı, bugünün Nataşa istilasını aşan ölçülerdeymiş..

Abdülhamid Efendimiz de iktidarı döneminde "Ben bu belayla nasıl baş ederim" diye kafa yormuş.. Aklı erenlere sormuş.. Gavur ellerindeki "hayat kadınlarının" polisçe kayda kuyda bağlandığını, böylelikle sağlık açısından kontrol altına alındığını öğrenince de kolları sıvamış.

Bir ferman çıkarıp "Benim de fahişe kullarımın kaydı gerekir.. Bu işi nerede işlediklerini saati saatine bilmem lazım" deyip bu işi başlatmış..

Maksat "bu sektörde çalışanların sicilini tutup" onları periyodik olarak sağlık muayenesinden geçirmek. Böylece zührevi hastalıkları daha işin başından kontrol edebilmek..

Sistem işlemeye başlamış. Bugün "genelev" olarak bildiğimiz "Umumi Birleşme Evleri"nin temeli atılmış.. Devlet de Osmanlı'dan beri bu işten vergi tahsil eder olmuş..

Abdülhamid Efendimiz bu işi çağına göre modern bir yönteme bağlamış ama muhaliflere bir türlü yaranamamış..

Başlamışlar "Koca Osmanlı'nın hazinesi Ali efendinin keyfinden alınacak vergiye mi kaldı?" diye söylenmeye..

ŞAİR EŞREF'E GÖRE..
Dönemin en ünlü muhaliflerinden biri olan Şair Eşref'in bu uygulamayı eleştirmek için yazdığı bir dörtlük de dilden dile dolaşır olmuş:

Vergi miktarını o mertebe arttırmalı ki.. / Sahib-i servet olanlar züğürt kalmalı.. / Yalnız fahişeler vergisi haksızlık olur../ Evlilerden de seviştikçe rüsum alınmalı..

Tabii Eşref'in dörtlüğündeki "seviştikçe" sözcüğünün; bu sütunun edebine uygun şekilde yumuşatıldığını söylemek zorundayım..

***

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Nüfus Cüzdanı taşıyanların çoğu "fuhuşun" resmi bir sektör olduğunu bilmeyebilir.. "Genelevler" yani resmi adıyla "Umumi Birleşme Evleri" İçişleri Bakanlığı'na bağlı Valilikler'in sorumluluğu altındadır..

Yani bu evleri işletme hakkı "ihaleyle" verilir.. Vergisini maliye tahsil eder. Sağlık denetimi de vilayetçe yapılır..

Peki şimdi bu tablo böyleyken şu soru akla geliyor..

Ahlak zabıtası hükümetin de karıştığı bir işe neden bu kadar kızar.. Neden bu sektörlerde çalışanlarla mücadele eder?

Bu sorunun cevabını çok düşündüm..

Sonunda yetkililerimizin aslında fuhuş sektöründe çalışanlara kızmadıklarını, daha çok "bu işi vergi vermeden yapanlara kızdıkları" hükmüne vardım..

Maliyecilerimiz bu konuda "Sahlepçi güğümü gibi" içten içe kaynıyor..

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır