kapat

09.05.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
I H Y
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Hukukçular da yemin eder

Galiba artık hatırlamanın zamanı geldi:

Bu ülkede sadece milletvekilleri değil, hukukçular da yemin eder.

Hukuk fakültesinden mezun olan her genç; mesleğini yaparken hukuka ve yasalara saygılı olacağına, hukukun üstünlüğünü en zor şartlar altında bile savunacağına namusu ve şerefi üzerine and içer.

Bana öyle geliyor ki, bugün hukukçularımız için bu yemine sahip çıkmanın, namusunu ve şerefini korumanın zamanıdır.

Huzur ve güvenin son kapısı olan hukukun, bir terör silahı gibi kullanılmasına, toplumun bir kesimi üzerinde bir "hukuk terörü" estirilmesine hukuksal tepki göstermenin zamanıdır.

Bir savcı iddianamesinde "Malum olanın ispatı gerekmez" diye yazabiliryorsa, o ülkenin fikri hür, vicdanı özgür hukukçularının bu "hukuk cinayeti"ne karşı seslerini yükseltmelerinin zamanıdır.

* * *

Eğer şu dünyada "malum olanın ispatı gerekmez" lafını kullanmaya hakkı olmayan bir tek grup varsa, onlar da savcılardır.

Çünkü savcının tek görevi, isnat ettiği suçu -istediği kadar malum olsun- ispatlamaya çalışmaktır.

Eğer malum olanı ispat gerekmezse, mahkemeleri neden kuruyorsunuz? Yaparsınız bir kamuoyu anketi, çoğunluk tarafından suçu malum görülene basarsınız cezayı...

Eğer malum olanı ispat gerekmezse, Abdullah Öcalan niye yargılanıyor? Neden o davanın savcıları suçu bütün Türkiye'ye malum olan bir kişi hakkında somut deliller toplayıp iddianameler yazıyor?

Hukukun üstünlüğünü benimsemiş ülkelerde savcılar, bırakın kamuoyunca "malum" olmasını, sanığın kendisi suçunu itiraf etse bile, aleyhinde başka delil yoksa, ikrarı yeterli saymayıp başka delillerle suçu ispatlamaya çalışırlar.

Hukukun işlediği ülkelerde, siyasi eleştiriyle hukuksal suç birbirine karıştırılmaz. Ahlaki itirazlar, hukuksal suç gibi ortaya konamaz. Duyumlar ve kanaatler ne kadar akla yatkın olursa olsun "delil" gibi ele alınamaz. Eğer suçtan sözediliyorsa, yasalarda belirtilmiş bir karşılığı vardır ve yasada suç olarak tanımlanmamış hiçbir şey, suç gibi ortaya atılamaz..

Hukukun işlediği ülkelerde savcılar, siyaset adamlarının ya da köşe yazarlarının sübjektif değerlendirmelerini iddianamelerine delil diye koymazlar. Koyarlarsa, diğer hukukçular tarafından tefe tutulurlar.

Hukukun özümsendiği ülkelerde, bir savcı partilere dönüp de "Eğer siz de böyle yaparsanız, size de haddinizi bildiririm" diye tehdit etti mi yer yerinden oynar, barolar ayaklanır. Çünkü savcının görevi, suç işleyenler hakkında gereğini yapmaktır, suç işleme ihtimali bulunanlara göz dağı vermek değil.

Demokratik hukuk devletinde savcılar, iddianemelerini suç delili yerine "vampirler" "habis tümörler" gibi ağır hakaretlerle dolduramazalar. Çünkü o hakaretlerin her biri için tek tek mahkeme önünde hesap vermekten korkarlar. Çünkü o ülkelerde sanıkların da hakları vardır ve sanık hakları da yargının güvencesi altındadır.

İşte bütün bu sebeplerden demokratik hukuk devletlerinde böyle "iddianamelere" rastlayamazsınız. Hukuk bilinci, hukuk kültürü, hukuk nosyonu olan toplumlarda savcılar böyle iddianamelerle ortaya çıkıp da kariyerlerini tehlikeye atmazlar.

Çünkü o ülkelerde meslek içi denetim vardır. Savcılar, meslek ahlakına duyarlı kurumlar tarafından denetlendiklerini bilirler, sırtlarını hiçbir yere dayamadan, sadece ve sadece kendi mesleki otoriteleri ve itibarlarıyla ayakta kalırlar.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır