İtiraf edeyim, geçtiğimiz hafta biraz bunaldım. Bunda biraz sıcakların, biraz da hayatımın alışık olmadığım bir rutine girmesinin etkisi var herhalde. Dile kolay 55 gündür kızımla birbirimize bağımlı yaşıyoruz, üstelik özgürlük denen şey de bitmiş durumda. Böyle zamanlarda bana en iyi gelen şey yol yapmak, farklı yerlere gitmektir. Nereye olursa, çok fark etmez... Bu yüzden de iki haftadır oradan oraya dolaşıyoruz, tabii yanımızda hiç olmadığı kadar çok eşyayla. Çünkü bezi, elbisesi, kremi, fırçası, havlusu derken hanımefendi resmen bir bavulu işgal ediyor. Bir de ana kucağı, beşiği falan var... Biz de karı-koca daha fazla kalabalık olmasın diye bir çantanın içine sığışıyoruz. Eskiden yanıma onlarca şey alırken, artık birkaç tişört, bir şort ve elbiseyle idare ediyorum. Zaten önemli olan süt vermek ve kızımı keyifli görmek değil mi? Ne giydiğimin ne önemi var! Ama son gittiğimiz dört günlük Sapanca gezisi bana çok şey öğretti, daha doğrusu aklımı başıma getirdi... Bu seyahatte 10 ay önce çocuk sahibi olan, çok sevdiğim bir arkadaşımı da ziyaret ettim, hatta her gün beraberdik. Ben "Şu altı ayı bir atlatsam," diye düşünürken, baktım arkadaşım o günleri mumla arıyor. Dünyalar güzeli kızı iyice hareketlenmiş, yürümeye çalışırken yerinde duramıyor. Arkadaşım da ona yetişmek ve elbette iyi bakabilmek için üniversitedeki görevinden istifa etmiş, şimdi bambaşka bir hayat yaşıyor. Beraber geçirdiğimiz üç gün boyunca dikkat ettim, ikimiz de kızlarımızın gözünün içine bakıyor doğru düzgün bir kahve içip, fal bile bakamıyoruz! Aman uyudu, aman uyandı, yok kakasını yaptı, yok yapamadı... Hayatlarımız daha şimdiden kızlarımızın olmuş. Peki bu halimizden memnun muyuz? Hayır! Hadi ben henüz yeni anne olmanın büyüsüne kapılmışım, ya o? Anladım ki o da klasik "Annelik fedâkarlıktır, verici olmaktır," sloganına kendini kaptırmış, öylece gidiyor. Gidiyor da işin sonu kötü, yani bunalım... Mutlaka bir şeyler yapmak lazım. Yoksa 'Çaresiz ev kadınları'ndan bile beter halimiz. Bizim gibi çalışan, üreten ve mesleğinde belli bir yere gelmiş kadınların en büyük sorunu bu bence. Mesleki becerilerimiz gelişirken, kadınlık becerilerimiz güdük kalıyor. Dolayısıyla sıradan bir ev kadını ve anne gibi davranamıyoruz. Ya her şeyimizden vazgeçip kendimizi tamamen çocuğumuza adamaya kalkıyoruz ya da tam tersi bir bakıcıya mahkum oluyoruz. Kısacası "Çocuk da yaparım, kariyer de," lafı masal. Ama en güzel annelik gerçekten de hem kendin olabilmek, çalışmaya, üretmeye devam etmek hem de çocuğuna ihtiyaç duyduğu kadarını verebilmek. Geçen gün eşim de beni uyardı, kendimi toparlamazsam işe döndüğümde çok ızdırap çekeceğimi, hatta ilişkimizin bile böyle giderse çok kötü etkileneceğini söyledi. Haklı çünkü ben hem kendimi hem de eşimi epey bir süredir rafa kaldırmıştım, ama silkinip kendime gelmenin zamanı... Bundan sonraki seyahatte kızımın ihtiyaçlarını ve şıklığını ne kadar düşünüyorsam (en güzel kıyafetlerini taşıyorum), kendimi de o kadar düşüneceğim. Hiç üşenmeden her gün kıyafet değiştireceğim, kendime vakit ayıracağım ve tabii eşime de. İşe geri döndüğümde de söz veriyorum kızımın bakıcısını "Ne yapıyor?" diye, günde 20 kez aramayacağım... İşte efendi gibi durup evde de efendi bir anne olacağım. Yoksa bu hayat böyle çekilmez!
Yayın tarihi: 26 Temmuz 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/26/ct/haber,E0B26E47DB8149D98652CF0D505CA83E.html
Tüm hakları saklıdır.