Hamileydim, Elif Şafak'ın Siyah Süt'ü çıkmış, her yerde o konuşuluyordu. Şafak, kitabında doğum sonrası yaşadığı pek çok kadın için çok zorlu geçen lohusalık dönemini anlatıyordu... "Ne şans," diyordum, tam da doğum yapacakken böyle hikâyeler duymak hiç iç açıcı gelmiyordu tabii. Ama okuduğum ve dinlediğim diğer birçok öykü, beni ilk anda tedirgin etse de hemen kafamdan silip attım. Nasılsa herkesin kendi öyküsü vardı ve ben de kendiminkini yaşayıp görecektim... Bugün doğum yapalı 35 gün oluyor, yani 40'ımın çıkmasına tam beş gün kaldı. Ama bugüne dek lohusalık döneminin getirdiği hiçbir sıkıntıyı yaşamadım. Ne bir iç sıkıntısı, ne 'eyvah hayatım elden gidiyor' kaygısı ne de kendime ve bedenime güvensizlik... Belki de hiçbir şeyi sorgulamadan ve çocuk sahibi olmayı gönülden istediğim için oldu bu. Hoş, daha beş günüm var ve sonrası da ne olur bilinmez ama en kritik dönemi atlattım sanırım. Bir de 'lohusalık' diye bir kavramı hiç sokmadım aklıma. Hastaneden eve geldiğim andan itibaren normal hayatıma geri dönebilmek için çaba sarf ettim. Elbette fiziksel birtakım sıkıntılar çekiyordum ama bunları dinlemek için fırsat tanımadım kendime. Normal doğum yapmıştım, evet biraz dikişim ve onun getirdiği ağrılarım vardı. Oturamıyor, bu yüzden yemek yerken bile zorluk çekiyor, en önemlisi istediğim şekilde oturamadığımdan kızımı rahatça emziremiyordum. Ama fazla önemsemedim, ağrının üzerine gittim. Bir hafta sonra her şeyin geçeceğine inandırdım kendimi ve kızımızla birlikte artık eskisinden çok daha güzel bir hayatımız olacağına. Gerçekten de öyle oldu, yedinci günde ne bir ağrı kaldı ne de sızı. Ama doğum esnasındaki zorlanmadan, hamilelik boyunca taşıdığınız ağırlıktan, vücudunuzun değişen yapısından dolayı elbette ki çeşitli ağrılarınız oluyor, en çok da kasık ve bacaklarınızda. Örneğin ben hâlâ eskisi gibi hızlı hareket edemiyorum. Daha yavaş yürüyor ve çabuk yoruluyorum. Bunu söylediğimde herkes "Daha 40'ın bile çıkmadı ki," diyor. Vücudun kendini toparlaması için zamana ihtiyacı var, normal doğum yapmış olsanız bile... Benim için iş işten geçti çünkü bu devreyi ayakta atlattım, ama hatamı kabul ediyorum. Yeni doğum yapanlara ya da yapacak olanlara tavsiyem herhangi bir tasaya kapılmadan lohusalık dönemini hiç olmazsa ilk 20-25 günü dinlenerek geçirmeleri. Gün içinde bebeğinizin uyuduğu saatlerde siz de ayaklarınızı uzatıp yatın. Eğer evde size yardım eden veya istediğiniz yemeği yapacak bir de anneniz varsa keyfini çıkarın. Gerçi ben canım annemin bana yardım etmek için elinden geleni yapıp, "Sen yat dinlen, uyanırsa ben kıza bakarım," sözlerini dinlemedim. Ama her öğün önüme koyduğu o güzel yemeklerinin tadını sonuna kadar çıkardım. Tabii dolaylı olarak kızım da... Bu arada artık çok daha güzel olacağına inandığım hayata ne mi oldu? Hayat, bu sıcaklara, kızımı bırakıp evden çıkamama, sabahları 05.30-06.00'da kalkıp geceleri her iki saatte bir meme vermek için uyanmama, son 15 gündür her gün 'Bugün kaşlarımı aldırmaya gideceğim," deyip buna fırsat bulamama rağmen eskisinden çok daha dolu ve sahici! (Bu arada bugün kaş işini hallediyorum!)
Yayın tarihi: 28 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/28/ct/haber,30886B547B854B60BE1E9F2F26A08BD8.html
Tüm hakları saklıdır.