kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Bana yapılanların hepsini tek tek siliyorum

EYLEM BİLGİÇ - GÜNAYDIN
'Benim Annem Bir Melek'te huysuz bir kaynanayı canlandıran Oya Başar, bir yandan da kanserle savaşıyor. Başar, hastalığı sayesinde daha affedici olduğunu söylüyor: Elime bir silgi aldım, bana yapılanların hepsini tek tek siliyorum ..
Yaklaşık 6-7 aydır göğüs kanseriyle savaşan ünlü oyuncu Oya Başar, hastalığın kendisini hiç etkilemediğini, atv'de yeni başlayan 'Benim Annem Bir Melek' dizisinde gösterdi. Kendi projesi olan dizide huysuz kayınvalide Neriman'ı canlandıran Başar, sanki kemoterapi gören, kanserle savaşan bir kadın değil gibi... Yine aynı enerjisiyle seyirciyi kahkahaya boğuyor, onu özleyenleri hayal kırıklığına uğratmıyor. Başar'la diziyi ve hastalığını konuşmak için buluştuk, enerjisine hayran kalarak yanından ayrıldık. İşte Oya Başar'ın anlattıkları...

* 'Benim Annem Bir Melek' ilk bölümüyle seyircinin ilgisini çekmeyi başardı. Bu projenin içinde yer alma hikayeniz nedir?
Bu projeyi ben yedi ay önce yapmıştım. Sonra sevgili dostum Necati Akpınar'la konuştuk, o da çok beğendi ve 'Abla bunu hemen yapalım' dedi. Fakat sonrasında benim meşhur hastalığım piyango olarak çıktı. O zaman, durumumu, ne olacağımı görebilmek için biraz geriye çekildik. O zor dönemi geçirdikten sonra artık projeyi hayata geçirebiliriz diye düşündük ve başladık. İyi ki de başlamışız, gerçekten muhteşem ilgi gördü. Türk halkının bizi sevdiğini, sevgisiyle bizi bu noktaya getirdiğini, CV'mizin, attığımız imzaların güzel olduğunu biliyoruz ama projeler çok önemlidir. İstediğiniz kadar sevilen birisi olun, seyirci izlediğini beğenmezse bir daha seyretmez o işi. Yani bence proje stardan önemlidir.

İŞİN KOLAYINA KAÇILIYOR
* Sezon ortasında bir diziye başlamak sizi hiç ürkütmedi mi?
Haklısınız, böyle bir durumda fazla şans verilmez. İlk dönemde başlamak, seyirciyi yakalamak açısından tabii ki çok önemli. Mart ayı ise dezavantajdır, herkesin izlediği, sevdiği bir dizisi vardır. Ama bu dezavantajı biz avantaja çevirdik. Biliyorsunuz ben 19 yıl, Türk televizyonlarında gerçek bir klasik olan 'Olacak O Kadar'a imza attım. Onun sonunda da biraz dinlenmek istedim. Tabii seyircinin de dinlenmesi gerekiyordu. Çünkü insanların yeni isimlere, yeni yüzlere, yeni işlere ihtiyacı var. Bir süre sonra ise insanlar o sevdikleri tatlara yeniden dönme ihtiyacı hissediyorlar, sizi özlüyorlar. Şimdi o oldu diye düşünüyorum. Bizim dizimiz de işte o seyirciyle buluştu.

* Sizin diziniz şu sıralar televizyonda oynayan diğer dizilerden biraz farklı. Bu nedenle seyircinin ilgisini çekmiş olabilir mi?
Artık bütün diziler birbirinin aynısı olmaya başladı. Çünkü genelde bir kanalda bir şey tutunca onun benzerleri yapılıyor. Bizde yenilenmiyor, yineleniyor. Biraz daha işin kolayına kaçıyor, tutmuştan devam etmek istiyorlar. Oysa farklılıkları denemekte yarar var. Biz de onu yapmaya çalıştık. Tabii ekibim çok iyi bir ekip, bütün karakterler çok yerli yerine oturdu. Bu da seyirciyi sardı sanırım.

'YAVRUM' ANNEMDEN GELİYOR
* Siz dizide huysuz bir kayınvalideyi canlandırıyorsunuz. Neden kendinize huysuz bir kaynana tipi yarattınız?
Her insanın içinde negatif duygular vardır, onları rafine ettiğiniz zaman insan olmaya başlarsınız. Benim tanıdığım binlerce böyle insan var, biz de var olan şeyleri komik bir şekilde dile getirmeye çalıştık. Karikatür çizerken bir adamın göbeği varsa, onu biraz daha büyütürsünüz ki komik olsun. Yani biraz altını çizmek lazım. Biz de böyle kaynanaların aslında ne kadar komik ve yanlış olduklarını gösteriyoruz.

* Bir nevi kaynanalara ayna tutuyorsunuz...
Sanatçının görevi topluma ayna tutmaktır zaten, kâh güldürürken kâh ağlatırken.

* Dizi için tipinizi biraz değiştiriyorsunuz sanki...
Sonuçta orada iki tane çocuğu olan, belli bir yaşa gelmiş bir kadını oynuyorum. Onu Oya Başar olarak oynamam doğru değil. Fiziksel olarak çizgileri daha kaba, daha sıradan bir kadın olmasını tercih ettim.

* Bu karakteri yaratırken gerçek hayatta gözünüzün önüne gelen, yani çıkış yolunuz olan biri var mıydı?
Annem benim biraz böyle bir kadındı. Çok sevgi doluydu ama biraz maraz bir sevgisi vardı. Ondan esinlendiğim bazı şeyler var. Annem 'yavrum'suz hiç konuşmazdı, dizide kullandığım 'yavrum' da ondan geliyor. 'Yavrum karnın acıktı mı, yavrum yemek yedin mi, yavrum sana karnıyarık yapayım mı'ları hiç bitmezdi. Aslında bakıyorum da ben de çocuklarıma, arkadaşlarıma yapıyorum aynı şeyleri. Bir de annemin önemli bir özelliği vardı; ölene kadar kimsenin yaptığı hiçbir yemeği beğenmedi. En güzel yemek kendi yaptıklarıydı. Bunu da dizide görebiliyoruz işte. Zaten dizi ilk yayınlandığı gün arkadaşlarım hep arayıp, "Yer yer Nevin Abla'yı gördük" dediler.

HAYATI ÇOK CİDDİYE ALMIŞIM
* Sonuçta bir hastalıkla savaşıyorsunuz. Dizi çekmek de zor bir iş. Sağlığınız etkilenebilir diye hiç çekinmediniz mi?
Sağ olsunlar her şeyi bana göre ayarladılar, Necati bu konuda beni çok mutlu ediyor. Kemoterapi olduğum günler ve onun sonrasında üç gün dinleniyorum. Ondan sonra çalışabiliyorum. Öyle idare ediyoruz ama şimdi daha iyi bir etaptayım artık. Sonuna doğru yaklaştım koşunun...

* Çok güzel bir haber. Zaten hastalık sizi hiç etkilememiş gibi görünüyor...
Ben gösterişi hiç sevmem (gülüyor). Göstermemeye çalışırım, ne acılarımı ne sevinçlerimi pek göstermem.

* Bu da yorucu değil mi? Artık ben insanlarla uğraşacağıma onlar benimle uğraşsın demiyor musunuz?
Yorucu ama o bir karakter meselesi. Belki bundan sonra gireceğim o etaba. Çünkü bu hastalıktan sonra başka bir boyuta geçiyorsunuz. Artık ben hayatımda gerçek rolümü oynuyorum. Bu yaşa kadar her şeyi dert etmişim. Her şey beni çok etkiledi, çok üzüldüm, en küçük bir şey beni çok rahatsız etti yaşamımda. Fakat şimdi artık böyle olmaması gerektiğine inanıyorum. Elime bir silgi aldım, bana yapılanların hepsini tek tek siliyorum. Artık daha affedici bakıyorum, çünkü hayat çok kısa. Önemli olan yaşadığınız anları iyi yaşayabilmek, fazla da dert etmemek. Ben biraz yaşamı fazla ciddiye almışım açıkçası, bundan sonra bu kadar ciddiye almayacağım.

* Ciddi bir hastalık yaşayanlar ya da ölümle burun buruna gelenler yaşama farklı bakmaya başlar derler. Doğru mu bu?
O kadar da farklı değil, öyle çok çabuk değişmiyor hayat. Bakma sen bu söylenenlere, yok öyle bir şey! Sadece yaşarken bugünü daha iyi değerlendireyim, belki yarına çıkmam diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Haberin fotoğrafları