Geri sayım başlıyor, içimdeki heyecan ve merak da her geçen gün biraz daha artıyor. Acaba gününde doğacak mı, kilosu, sağlığı yerinde olacak mı, ya doğar doğmaz ağlamazsa (nefes aldığının işaret ya)! Tabii aklıma takılan bir soru da nasıl bir bebek olacağı. Yani kaşı, gözü, ağzı, burnu... Hamileliğinde uzun bir süre bunu hiç düşünmüyor insan, "Yeter ki sağlıklı olsun," diyor. Şimdi de öyle tabii ama ister istemez tipini, sarışın mı, esmer mi olacağını, hatta kime benzeyeceğini merak ediyorsunuz. Gerçi hamile kaldığı günden itibaren bunu düşünmeye başlayan birçok anne adayı da var. Hatta bu yüzden her muayeneye gidişlerinde, üç boyutlu ultrasona girip bebeklerinin kime, en çok da kendilerine benzeyip benzemediğini görmeye çalışıyorlar. Geçenlerde ben de "Herkes baktırıyor, benim neyim eksik?" deyip, doktorumdan üç boyutlu ultrasona almasını istedim beni. "Olur, 31. hafta bunun için uygun. Daha önce zaten doğru düzgün bir şekil almış olmaz, hatta ürkütücü bile gelebilir anneye bebeğinin görüntüsü," dedi. Randevu günü geldi, bende hafif bir heyecan. E kolay mı, bebeğimle ilk kez yüzyüze geleceğim. Herkes "Valla göreceksiniz, nasıl doğacaksa aynısı ekranda," demiş üstelik... Muayene girdik, eşimle gözlerimizi fal taşı gibi açmış ekrana bakıyoruz. Ama bizimki yüzünü iki eliyle kapatmış, hiçbir şekilde açmıyor... Bir ara elini kaldırır gibi oluyor, profilden bir şeyler görüyoruz. Bir çift göz, bir burun, ağız ve dudaklar... Ama bu, televizyonda, hani şu National Geographic kanalında ve kitaplarda rastladığımız 'anne karnındaki bebek' görüntülerinden hiç farklı değil. Sanki bir mumya gibi, bir sıvıda yaşadığı için de şiş duruyor yüzü. "Demek tüm bebekler birbirine benziyor," diyorum. Doktorum da "Ne bekliyordun?" diyor gülerek. Ve sonra bu ultrason işinin ne kadar abartıldığını, Türkiye'de meselenin tamamen bir 'şov ticareti'ne dönüştürüldüğünü, Amerika'da üç veya dört boyutlu ultrasonda çocuğunu görmek isteyen ailelerin ekstra 700 dolar ödemesi gerektiğini söylüyor, "Yani yurtdışında buradaki gibi 'Doktor bey çocuğumuzun resmini çektirmeye geldik,' gibi isteklerde bulunmuyor insanlar. İsterlerse de bedelini ödüyorlar çünkü gereken durumlar dışında, keyif için gebelerin ultrasona alınması çok anlamsız. Ama burada maalesef 'Falan hastanede var, siz de niye yok?' diye düşünüyor aileler. Anne- baba, anneanne, babaanne gelip 'Tüh annesine benzemiyor, babasına benziyor,' ya da 'Çok güzel maşallah,' deyip havaya giren de dertlenenler de çok. Zavallı babalar, nedense anne tarafı bebek hiç ona benzesin istemiyor," diyor. İtiraf edeyim, ben de en çok annemden ve ablasından bir şeyler alsın istiyorum bebeğimizin. Çünkü ikisi de beyaz tenli, yeşil gözlü ve çok güzeller. Ama "Bu ultrason macerasından elinizde kalan kayda değer bir şey var mı?" derseniz, yok. Arada bakıyorum, vallahi kimseye benzemiyor!
Yayın tarihi: 5 Nisan 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/05/ct/haber,0019A77836794AAC853B77024B02B8EB.html
Tüm hakları saklıdır.