Adam değilsin Kevin Costner!
Kevin Costner'a dalaşan Ahmet Çakar'ın patenti alınmalı, Yunanistan'a kaptırılmamalıdır. Aysu Baceoğlu'nun hafızasında silinecek bir şey bulundu mu, açıklanmalıdır. Tuğba Özay'a açık çek verenler, bizi de görmelidir!....
Yaşlandığımı hissediyorum sayın okurlar. Ayıptır söylemesi, çocukluk dönemimde Oya Aydoğan'ın o zamanın kült dergisi Erkekçe'ye verdiği pozları hatırlıyorum. Serpil Çakmaklı'nın üst dudağının mutasyona uğrayarak uzadığını, burnunun ise yok olma noktasına geldiğini gördü bu gözler. Zaman içinde, bizim mahallenin aslan gibi delikanlısı Yılmaz Erdoğan, bir 'girişimci'ye ve Gülben Ergen'in kayınçosuna dönüştü, acı acı... Neyse, işte böyle bir şey zamanın geçmesi herhalde... Belki de insanların zaman içinde yaşadığı değişime bakıp bakıp kendini eğlendirmek en doğrusu. Misal, Ahmet Çakar... Adam bir hakemdi. Sonra, ofsayt pozisyonlarını yorumlamaya başladı televizyonda. Erman Toroğlu'yla da ahbaptılar, bir Lorel-Hardy kıvamı, bir Edi-Büdü güzelliği... Gel zaman, git zaman, Erman Toroğlu coşmaya, Ahmet Çakar çağlamaya başladı... Ahmet Çakar, sunduğu tuhaf yarışma programından aktör Kevin Costner'a sesleniyor: "Koskoca Kevin Costner Türkiye'ye geliyor, kucaktan kucağa dolaşıyor. Hiç hoşlanmadığım bir şey. Bir daha olmasın Kevin Costner!.." Hatta sonra kameralara dönüp, "Adam değilsin Kevin Costner!" diye şovun boyutunu büyütüyor. Bir sağlık ocağından böyle bir renk çıkarmak, muhtemelen dünyanın başka bir yerinde mümkün olmazdı. Ahmet Çakar, Türk lokumu ve kebaptan sonra Türkiye'nin en önemli mamullerinden biri haline gelmiştir, yetkilileri uyarıyorum, onu da Yunanistan'a kaptırmayalım, derhal patentini alalım...
GÜZEL PARA...
Efendim, sonra bir Tuğba Özay'ımız var. 'Yeni tür manken' jenerasyonunun mümtaz temsilcilerinden. Yani, Merve İldeniz, Deniz Pulaş gibi, magazin çağı öncesinin skandal olmayan mankenlerinin ardından gelen ve aslında bizim manken-fotomodel olarak tanıdığımız kuşağın ilkini oluşturan zincirin müthiş bir halkası. Meydana fırladığında küçücük kızdı Tuğba, gözümüzün önünde büyüdü, kocaman oldu. İlk zamanlar onun, "Ben devrimciyim," diye naif naif konuşmalarına yüzümüzde bir tebessümle, "Olur böyle heyecanlar," diye bakıyorduk. Deniz Baykal'la yan yana pozlar vermeye başlayınca iş enteresan bir hal aldı. Sonra, malum, adı 'ülkücü mafya' halleriyle birlikte anılır olunca, tüm o naiflik başka bir şeye dönüştü... Şimdi, artık cezaevi görmüş, geçirmiş, orta yaşlarına doğru gelmiş bir hanımla karşı karşıyayız. Esas ilginci, ortadaki bu acayip durumun 'güzel para' etmesi. Yani, kendi söylediğine göre, kimi işadamları Tuğba Hanım'a firma tanıtımlarına katılsın diye 'açık çek' veriyormuş. Türkiye'deki ticaret anlayışının güzelliğine bakın! Bu manken kuşağının kimi güzide temsilcileri ortadan kayboldu. Mesela, ihtimal vermezdim, Selin Toktay sanırım 'evinin kadını' oldu ki, pek beklenen bir gelişme değildi. Demet Şener, keza... Tabii kimisi de musiki işlerine girdi. Misal, ben söz konusu manken kuşağının içinde Asuman Krause'nin müthiş bir şarkıcı olacağı kanaatine varmıştım ki, kayboldu birden ortadan. Sahi, nerelerde? Bir ten uyuşmazlığı mı yaşandı?
AKKAYA'NIN GAFI
O kuşağın temsilcilerinden, daha doğrusu başlı başına ara kuşak olarak nitelenebilecek Gizem Özdilli de şarkıcılık denemesine girdi, talihsizlik işte, olmadı. Gizem Özdilli hakikaten talihsiz bence. Yani ne 'evinin kadını' ne de sahnelerin gülü olabildi. Aysu Baceoğlu'nun ise, talihsizlikten ziyade kendi durumunun farkına varmakta güçlük çeken bir hali var. Müzik onu iteledikçe, o müziğe sokulmaya çalışıyor. İbrahim Tatlıses'e bile ilan-ı aşk edecek oktavda bir sahne tutkusu var. Halbuki biz onu 'genel kültür' yarışmalarında, misal Ahmet Çakar'ın taciz atışları altında görmek ve parlak zihninin ışığıyla inim inim inlemek isterdik. Aradan epey zaman geçti ama Aysu Baceoğlu'nun 'hafıza sildirme' talep ettiği 'demeç'lerini hatırlıyorum ben hâlâ. Sonrası muamma yalnız. Silinecek bir şey bulundu mu, ne oldu, orası meçhul... Şimdi tabii, bu manken-fotomodel kuşağını anlamak mümkün. Nankör meslek. Bir yaştan sonra başka bir sektöre sıçrama yapmak şart, selülit aman dinlemiyor zira. Peki ya Deniz Akkaya? Egosu o kadar kuvvetli ki, bir sakin olamama hali var. "Cihangir kafelerinden oyuncu çıkmaz," yumurtasıyla çıktı geldi geçen gün; 'kinder sürpriz' gibi bir hanım. Yahu, Şener Şen'i de görüyorum ben hep o kafelerde. N'apıcaz şimdi? Bari lafı ettin, ısrarcı ol. O da yok! Deniz Akkaya şimdi Cihangir kafelerine takılan oyunculara ya da onların menajerlerine ulaşıp özür diliyormuş. Oldu olacak, beni de arar mısınız Deniz Hanım? Selam ederim..
Yayın tarihi: 23 Şubat 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/29/ct/haber,340DE7FB97C14036BBB391B39372747F.html
Tüm hakları saklıdır.