kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Ocak 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Kadınlar koğuşunda 'Harem' havası var

atv'de yayınlanan 'Parmaklıklar Ardında' dizisinde iki hükümlüyü canlandıran Serra Yılmaz ve Devin Özgün Çınar, dizinin kadınlar kadar erkeklerden de ilgi gördüğünü söylüyor: Kadınlar koğuşunun, 'Harem' gibi kendine ait bir mitosu var. Her zaman insanların ilgisini çekiyor..
Sinop Cezaevi'ndeki B2 koğuşu sakinlerinin hikayesini anlatan 'Parmaklıklar Ardında', atv'nin en çok izlenen dizilerinden biri. Çarpıcı senaryosu ve etkileyici çekimleriyle kısa sürede seyirciden büyük ilgi gören dizinin oyuncularından Serra Yılmaz ve Devin Özgün Çınar'la, Yılmaz'ın evinde buluştuk ve diziyi, Sinop günlerini konuştuk...

* Devin Hanım içeri girer girmez, birbirinizi çok özlediğinizi söyleyerek sarıldınız. Ne kadardır görüşmüyorsunuz?
Devin Özgün Çınar:
Altı gün oldu herhalde!

* Bu kadar kısa sürede birbirinizi bu kadar özlediğinize göre Sinop'ta sıkı arkadaşlıklar doğmuş olmalı...
Serra Yılmaz:
Tabii bir içiçelik var ama onun ötesinde bir uyum söz konusu. Bazı insanlarla akımınız daha iyi tutuyor, daha iyi anlaşıyorsunuz. Bizim de Devin'le tuttu.

* Her ikiniz de dizi konusunda çok seçicisiniz. Bu dizide sizi çeken ne oldu da gelen teklife 'Evet' dediniz?
D.Ö.Ç.:
Beni en başta hiçbir diziye benzememesi çekti. Senaryo çok hoşuma gitti ama 'Acaba olur mu böyle bir şey? İnsanlar nasıl bulur, seyrederler mi?' diye de düşündüm açıkçası. Yine de işin o kısmıyla çok ilgilenmedim ve çok düşünmeden teklifi kabul ettim.
S.Y.: Bana birinci bölüm senaryosu ile birlikte genel bilgilerin olduğu başka bir dosya da verilmişti. O sırada Sicilya'da bir açık oturuma katılmaya gidiyordum ve giderken sadece senaryoyu aldım yanıma. Senaryoyu okudukça bırakamadım elimden. Halbuki bazen senaryo okumak bana dünyanın en sıkıcı işi olarak gelebiliyor. İlk kez bir dizi senaryosunu okurken, 'Ay yapmayacaktın bunu bana' demedim. Yani sonuçta ben senaryoyu beğendim.

İTALYA'DA YAŞAMIYORUM
* Siz bu dizi için İtalya'daki hayatınıza ve işlerinize de ara vermek durumunda kaldınız sanırım...
S.Y.:
Birkaç yıldan beri benim hep İtalya'da yaşadığıma dair genel bir kanaat var. Ama doğru değil, benim orada evim yok, benim evim burası. Gidiyorum, orada işimi yapıyorum, dönüyorum. Yani bu dizi sayesinde, burada olduğumun da anlaşılmasını istiyorum.

* Sizi genelde, özellikle de Ferzan Özpetek'in filmlerinde renkli sofraların, sohbetlerin içinde izlemeye alışığız. Şimdi soğuk duvarların arasında, bir katil olarak çıktınız karşımıza...
S.Y.:
Valla tüm hayalim bir seri katili oynamak (gülüyor)! Yani hep öyle yumuşak roller olacak diye bir şey yok, oyuncuysan her şeyi oynayacaksın. Ayrıca katiyen bir katil değilim, ötenazi yapan bir hemşire Hayriye... Ve bu Avrupa'nın birçok ülkesinde serbest, Türkiye'de de serbest olacak (gülüyor).

* Dizi ilk bölümünde, özellikle gardiyanlardan büyük tepki aldı. Bu tepkiler siz oyunculara nasıl yansıdı?
S.Y.:
Ben size çok şaşırdığım bir şey söyleyeyim mi? İki gün İstanbul'da sokaklarda çekim yaptık ve bir ara bir genç adam yanaştı; astsubay olduğunu, Bayrampaşa Cezaevi'nde çalıştığını söyledi. Ben içimden 'Eyvah!' dedim ama o, 'Dizinizi çok beğendim, ancak bu kadar güzel, gerçekçi olabilirdi' dedi. Yine de Türkiye bir paranoya ülkesi. Hiç kimse bir filmin veya dizinin kurgulanan bir hikaye olduğunu ve gerçeğe birebir tekabül etmediğini düşünmüyor. Ben ikinci filmim 'Seni Seviyorum'da bir orospuyu oynuyordum. Rahmetli bir büyükelçimiz, üçüncü filmimi çekeceğim dediğimde, 'Ne oynayacaksınız?' diye sordu. 'İşçi' deyince 'Sana daha çok yakışır' dediydi bana...
D.Ö.Ç.: Bir şey anlatıyorsanız, yani bir şey kurguluyorsanız onun içinde çatışma olması gerekiyor. O çatışmada da gardiyanın birisi kötü olur, birisi iyi... Bu dramanın temeliyle ilgili, çatışma olmazsa hiçbir şey izlenmez ki.

* Dizinin bu kadar tutacağı tahmin edilmiyordu. Ama şu an çok izleniyor. Bu ilgiyi bekliyor muydunuz?
D.Ö.Ç.:
Benim hiçbir fikrim yoktu açıkçası, çünkü ne tutar ne tutmaz çok fazla anlamıyorum. Aslında anlamak istiyorum, hatta bazen anladığımı sanıyorum ama bir bakıyorum ki aslında hiçbir şey anlamamışım. Ama cezaevinin kendisi o kadar etkileyiciydi ve oranın öyle bir atmosferi vardı ki, bu işte bir çekicilik olacağını düşünmüştüm. Çünkü başrolü hapishane olan bir iş bu. Bu beni etkilediyse, insanları da etkiler diye düşündüm ama bu kadar büyük ilgi görmesini de beklemiyordum açıkçası...

* Sizce seyircinin ilgisini çeken ne oldu?
S.Y.:
Ben hakikaten seyircinin neyi beğenip beğenmediğinden anlamıyorum. Mesela 'Kurtlar Vadisi'nin tutması benim için bu ülkenin içinde bulunduğu ahlaki çöküşün bir ifadesidir. Benim için en vahim ahlaki çöküş ise sokaktaki adamın; çeteye, karanlık işlere özenmesidir. Ama netice itibariyle kadın hapishanesi hep bir çeşit...

BİR NEVİ HAREM...
* Harem gibi midir yani?
S.Y.:
Evet, biraz öyle. Kadınların kendi aralarında olduğu ortamlar her zaman için insanların merakını uyandırır çünkü. Yani kendine özgü bir mitosu var kadın hapishanesinin.

* Dizi izleyicilerinin büyük oranını kadınların oluşturduğunu düşünürsek, kadınları yine kadınlar merak ediyor diyebilir miyiz?
S.Y.:
Fakat ben en az kadınlar kadar erkeklerin de izlediğini biliyorum. Örneğin geçen gün Kapalıçarşı'ya gittim. Oradaki esnafın hepsi erkektir, hemen hepsi diziyi izlediklerini söyledi, hatta dizi hakkında yorum bile yapıyorlardı. Yani kadınlardan öte erkeklerden çok yorum duyuyorum.

* Hiç cezaevinde yatan bir yakınınız oldu mu, olduysa artık onları daha iyi anladığınızı söyleyebilir misiniz?
S.Y.:
Eski eşim 12 Mart döneminde sabotaj davasından yargılanıp; üç ay işkence gördü, bir buçuk yıl hapis yattı, sonra da beraat ettirildi. Tek suçu İşçi Partisi üyesi olmaktı. Dolayısıyla hapishane konusuna epey aşinayım ben.
D.Ö.Ç.: Benim de eniştem yattı hapishanede ve gerçekten şimdi çok daha iyi anlıyorum onu. Zaten kötü bir şey olduğunu biliyordum ama dizi için cezaevi koğuşlarında, hücrelerde vakit geçirdikten sonra yaşadıkları çok daha etkiledi beni. Ve kendisini arayıp, onu çok daha iyi anladığımı söyledim. Ve tesadüf müdür bilmiyorum, ekipteki herkesin bir yakını bir şekilde cezaevi deneyimi yaşamış.
S.Y.: Çünkü bu ülkede cezaevinde yatmayan yok (gülüyor). Hele siyasi nedenle o kadar çok insan içeriye girdi, çıktı ki...