Bin yüzlü kentten görüntüler, sesler ve sürprizler

Paris her zaman Paris. Yani Kaddafi'nin ziyaretiyle aksayan trafiğe, yolları cehenneme çeviren polis ve ambulans sirenlerine karşın, hep güzel, hep çekici olan bir şehir. En önemli yanı ise ikram edecek çok şeyi olması... Öyle ki, bir değil, birkaç, hatta birçok Paris var ve isterseniz bunlardan birkaçını birlikte tanıyabilirsiniz. Biz bir pazar öğleden sonrasını Georges Pompidou'nun yaptırdığı Beaubourg Müzesi'nde geçirdik. Çok yenilikçi işlere karşın, gözlerimiz yine de Matisse, Kandinski, Braque gibi modern-klasiklere dalıp gitti. Ve bir de birkaç aylığına açılan o görkemli Giacometti sergisi... Resim ve heykel sanatını ince, uzun insan figürleriyle adeta karikatüre kaydıran bu yetenekli adamın 600 parça eserini bir arada görmek heyecan vericiydi. Ya aynı akşam ünlü Folies Bergere'deki Kabare müzikalini izlemek? Eskiden sırf çıplaklığa dayalı revüler gösteren bu gibi müzikholler, son zamanlarda daha ağırbaşlı şovlar sergiliyor. Kabare'yi izlememizin nedeniyse, mizansenin Sam Mendes (Amerikan Güzeli'nin yönetmeni) ve Rob Marshall (Chicago'nun yönetmeni) gibi Oscar'lı iki sanatçının ortak işi olmasıydı. Ve karşımızda, Bob Fosse'nin Liza Minelli'li ünlü filmini pek az aratan parlak bir gösteri vardı. İşte Paris bu. Ama aynı ölçüde, birbirinden güzel, değişik ve lezzetli yemekler sunan restoranlarını, Champs- Elysees'nin yılbaşı ışıklarını, Noel arifesinde FNAC, Virgin gibi büyük müzik-DVD merkezleri veya ucuz King of Discs mağazaları sayesinde, benim gibi bir sinema-müzik hastasını çılgına çeviren DVD ve CD bolluğunu da eklemek gerek.