Hıncal yürüyor yolda.. İki kapılı hanın uzun ince yolu olmalı.. Bir afişin önünden geçiyor.. Sinemanın en unutulmaz afişlerinden biri bu.. Clark Gable, Vivien Leigh'e sarılmış.. Altında filmin adı yazıyor.. Rüzgâr Gibi Geçti.. Hıncal dalıyor.. Afiş buğulanıp değişiyor.. Clark, Hıncal oluyor.. Vivien, sevgilisi de gazete.. Rüzgâr gibi geçen şimdi, Hıncal'ın gazetecilikteki 50 yılı..
Ne güzel çizmiş büyük usta
Musa Kart gene.. Ne güzel özetlemiş her şeyi..
Akatlar Kültür Merkezi'nin, ya da yeni adıyla Melih Cevdet Anday sahnesinin kapısından içeri girdiğimde beni ilk karşılayanlar televizyoncu dostlarım oldu.. Uzanan mikrofonlara hep ayni şeyi söyledim..
"Her günü, her anı ile mutlu elli yıl.. Keyifleri, neşeleri, hüzünleriyle her saniyesini doya doya yaşadığım 50 yıl.." Hep derim ya, hızlı geçmişse iyi geçmiştir diye.. Musa yaşam felsefemi çizmiş, içimi okumuş gibi, o gece için..
1957 yılının kasım ayıydı.. 50 yıl bir ay önce yani, İstanbul'da Yeni Sabah'ın spor servisinden içeri girdiğimde.. Nezih ağabey (Demirkent) bütün haşmeti ile baş masada oturuyor.. Salonun etrafında Yeni Sabah'ın ünlü spor yazarları.. Nezih Ağabeyin yanında da, yardımcısı, spor istihbarat şefi
Necati Bilgiç ..
O zaman, hele de spor yazarlarına verilen paralarla geçinmek güç.. İlave iş yapmalarına izin verirlerdi.. M. Ali Ağabey (Kışlalı) Ankara'da yeni çıkan Yeni Gün gazetesinin yazı işleri müdürü.. Necati Dayımdan rica etmiş, dayım Yeni Gün'ün İstanbul muhabiri olmuş ayni zamanda.. Ama işi başından aşkın. Yetişmesi zor. O da bana dedi ki,
"Akşam üzerleri okuldan çıkınca bana uğra. Ben birikmiş haberleri sana veririm, sen de telefonda Ankara'ya okursun." Faks o zaman icat bile edilmemiş. Telefonu şehirlerarası yazdırıp bekliyorsun, bazen saatlerce.. Cazırtıdan konuşmak zor. Hele bir de dünya haberi, mesela bir yabancı takımı söylüyorsan, hadi isimleri doğru yazdır bakalım.. Şimdi masal gibi geliyor cep telefonunu ilk defa Uzay Yolu'nda Kaptan Kirk'ün elinde gören, 10 yıl sonra da kendi ceplerine koyan günümüz insanına değil mi?
Okul dediğim de İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi.. Laleli'de.. İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyorum..
İşte böyle başladı her şey.. Şubatta okulu ve İstanbul'u terk ettim. Ertesi kasımda da Siyasal Bilgiler, ya da Mektebi Mülkiye'ye dühul edip, bu defa M. Ali Ağabey'in yan odasında, resmen, ve de 40 lira gibi muhteşem bir maaşla gazeteciliğe girdik ki, giriş o giriş..
Cağaloğlu'ndaki Yeni Sabah'a ilk girişim dün.. Akatlar Merkezine girişim de bugün.. Rüzgâr daha nasıl geçer?..
İçeride olup bitenleri anlatmaya 50 yıllık gazeteci Hıncal'ın gücü yetmez.. Bu kadar duygu, bu kadar sevgi dolu bir geceyi anlatacak sözcükler, dünyanın hiçbir dilinde yok çünkü..
Önce Ali çıktı sahneye.. Poyrazoğlu.. "Yarın Hıncal beni ilk defa eleştiremeyecek" diye.. "Böyle gecelerde ne desem 'Ali gene uzun konuştu' diye yazar. Bu defa çok kısa konuşacağım" dedi.. Çok kısa konuştu sahiden.. Ağzından bal akıyor.. 15 dakika konuştu.. "Bir onbeş daha konuşsa" diye bakıyorum, öyle..
Sonra Seray geldi, Sever. Burhan Ayeri'nin köşesinde anlata anlata bitiremediği o enfes dekolteli ve çarpan mini etekli kostümüyle.. Halit Ağbi'yi (Kıvanç) çağırdı. Halit Ağbi'nin elinde kağıtlar var. "Hayatımda ilk defa elimde kâğıtla konuşuyorum" dedi. "Bu Hıncal ağbi, mağbi tanımaz.. Bir yanlış yaparım canıma okur yarın. İşi sağlama aldım.."
Ardından Nebil'in (Özgentürk) Oscarlık
"Hıncal'ın 50 Yılı" filmi.. Ve de hemen "Siz bana gelemezseniz, ben size gelirim!!!" notunu yollayan Siren Ertan'ın muhteşem "Altın" Defilesi.. Uğurkan Erez en güzel mankenlerini toplamış gelmiş.. En başta Ece tabii.. Ve de Tülin Şahin.. Benim can dostlarım..
Sonra ağbim Öcal çıktı sahneye.. 50 yılın öncesini, doğumdan başlayarak anlatmaya.. O anlattı, ben ağladım.. Uluç ailesinin en mutlu günleriydi onlar..
Ahmet'le Selami'yle Modern Folk günlerini geçtikten sonra Ali Kocatepe'nin Fecri Ebcioğlu'nun "Bak bir varmış bir yokmuş"undan devirdiği Hıncal Destanı kırdı geçirdi ortalığı.. Ardından Sunay, Nebil ve Musa, Yaşamdan Dakikalar çıktı sahneye.. Nebil bir Genco Erkal oldu sonunda, olmaz böyle şey..
O arada
Fatih Terim'i gördüm. Yanında Fulya.. Sevgili Fulya.. Sessiz sedasız gelmişler.. Bir kenara oturmuşlar.. Saatime baktım.. Tam da o sıralarda ben 90 Dakika'da Fatih Hoca'yı gene acımasız eleştiriyorum. Son günlerde onu benim kadar ağır eleştiren yok.. Yazılarım, sözlerim yağmur gibi.. Ama Fatih Hocam, Fulya ile benim gecemde..
Ben bu adamı, bu aileyi sevmem de kimi severim?.. Fulya'ya da, Fatih'e de sımsıkı sarıldım uzaktan.. Canımın içine soktum..Erol Evginsiz gece olur mu?.. Hisseli Harikalar Kumpanyası, en az 30 kez seyrettiğim müzikalin eşliğinde 40 yıllık dostluğumuzu anlattı, yanında müzikal partneri Ayça Varlıer'le..
Sonra benim bir başka vazgeçilmezim Folklorama'nın yarısı çıktı karşıma..
Ruhsar Öcal, Özlem Soydan, Zafer Erdaş .. Bu Zafer bu Sarı Gelin'i hep söyler, beni hep ağlatır..
Gencay Hanım.. Gürün.. Bedros, Bedri Baykam ne güzel şeyler söylediler sonra..
Ve de
Fatih Altaylı bu defa,
Mustafa Denizli'nin karşısında yerini aldı, beni çekiştirmek için.. Fulya aniden rahatsızlanmış.. Kalkmak zorunda kalmışlar.. Fatih'in dublörü Fatih.. İçlerini boşaltma fırsatı buldular gene mikrofonu ellerine geçirince..
Ve de
Ferhat Göçer, sevgili Ferhat geldi finalde..
Hayatta en sevdiklerimin başında gelen birinin, Sezen'in ne zaman dinlesem "Acaba benim için mi yazdı" dediğim satırlarını okudu, tam da önümde..
"Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir!." İsmail Ünal, Beşiktaş Belediye Başkanı karar verdi.. Vazgeçilmez dost
Ünal Özüak, 41'incisi yapılan Ustalara Saygı gecelerinin mimarı
Faruk Şüyun bir araya geldiler.. Dostlar, sevenler, sahnede, koltuklarda el verdiler, gönül verdiler..
Bir gece yaşattılar, o elli yıla, tüm bir yaşama değen, "Artık ölsem gam yemem" dedirten bir gece armağan ettiler ki bana, gerçekten anlatılmaz..
Bu okuduklarınız, yaşadıklarımın, hissettiklerimin binde biri değil..
Çıktım.. Yolda iki damla düştü yanaklarıma.. Çiseleme mi var?.. Göz yaşları mı yoksa ıslatıyor beni?.
Yüzümü gök yüzüne çevirdim, sırılsıklam olsun diye..
Yağmura özlem!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Rüzgâr gibi geçen 50 yıl!..
Yayın tarihi: 5 Aralık 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/05//haber,FF5B7AD676BF472D9566708A64F310A6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.