Yapılan incelemelere göre, vücudumuzun doğru sıcaklıkta olmasını sağlayan terleme mekanizması, genetik kodlarımıza işlemiş durumda. Terle ilgili bildiğimiz pek çok şey ise yanlış..
İkinci Dünya Savaşı günlerinde Kaliforniya'daki bir çölde, araştırmacılar bir grup deneği bir araya getirip tahta sandıkların üzerine oturttu. Deneklerden bir kısmının üzerinde zeytin yeşili askeri üniformalar varken, bazı denekler yarı çıplak vaziyetteydi. Herkes asker üniforması giyen deneklerin çok daha fazla terleyeceğini düşünüyordu, oysa asıl yarı çıplak vaziyette güneşe maruz kalan deneklerin terlediği ortaya çıktı. Vücudun terleme düzeniyle ilgili pek çok şeyi bilmediğimiz gibi, bu örnek bildiklerimizin de yanlış olabildiğini gösteriyor. The New York Times'ın haberine göre, ter sayesinde insanlar aslında kendi vücutlarını soğutuyor, şaşmaz bir düzen aracılığıyla aşırı ısınmaya karşı kendilerini koruyorlar. Aşırı soğuğa dayanıklı olmakla birlikte, vücut sıcaklığımız normalin biraz üstüne çıktığında vücudumuz buna büyük bir tepki gösteriyor. Beynin 'hypothalamus' isimli bir bölgesi, vücudun termostatı işlevini görüyor. Sabahları vücudumuz soğuk oluyor, öğleden sonra ise ısınıyor. Menopozla birlikte kadınların 'termostat'larında bir bozulma gerçekleşiyor; gerçekte hiç sıcaklık olmasa da, menopozlu kadınlar boş yere çok terliyorlar. Menopozlu kadınlar gerçekte bir sıcaklık kaynağı olmadan terleseler de, dünyada küresel ısınmanın gerçekten ortamı ısıtan etkileri gittikçe daha fazla hissediliyor; terleme biçimlerimiz, yeteneğimiz ve nasıl terlediğimiz de, artık hayati bir meseleye dönüşmüş durumda.
ÖLDÜRMEYEN TER GÜÇLENDİRİR
Uzmanlar, insanın terle imtihanından mağlup ayrılmasının gerekmediğini, tıpkı egzersiz yapan koşucular gibi, insanların da zaman içinde terlemenin yarattığı rahatsızlık duygusunu alt edebileceklerini söylüyor. Koşucular, özellikle de sıcak havalarda koşarken, ilk başta çok terliyor, ter yoluyla büyük miktarda tuz kaybediyor ve kendilerini çaresiz hissediyorlar. Ancak günler geçip de egzersiz temposuna alıştıkça, daha da çok terlemelerine rağmen, artık tuz kaybetmiyorlar, vücut ısıları düşüyor ve koşucuların dayanıklılığı da artmış oluyor. Aynı şekilde küresel ısınmaya, sıcaklarda arabalar ve ısı kaynaklarıyla dolu şehirlerde dolanmaya, terlemeye alışarak, insanların dayanıklılığı da artıyor. Fizyolojik açıdan pek çok yanlarıyla insanlara benzeyen maymunların ter gözenekleri, sürekli sıcağa maruz kaldıklarında, yalnızca iki ay içinde iki katı büyüklüğe ulaşıyor. Bu, onların çevreye uyum sağlamasını mümkün kılıyor; maymunlarla ortak sahip olduğumuz bu yeteneğimiz, belki de sıcaklara dayanmamızı sağlayacak faktör olacak. Ancak goril ve maymunlarla insanları bu açıdan ayıran bir özellik de var: Vücutlarımız onlara oranla oldukça tüysüz. Vücutlarımızda maymunlardan daha az tüy oluşu, en korkunç sıcaklarda, güneş tam tepedeyken bile vücudun optimal soğukluğa ulaşabilmesini ve daha aktif bir hayatı mümkün kılıyor. Yani terleme mekanizmalarımızla maymunlara yaklaşırken, tüysüzlüğümüzle onlardan uzaklaşıyor ve insan oluyoruz.
Yayın tarihi: 1 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/01/ct/haber,57EED69323E14F9890726302E7E309D6.html
Tüm hakları saklıdır.