Akbağ, oğlu Ali bir kaç yıl sonra büyüyüp kendi sosyal hayatıyla meşgul olacağından, şimdi tüm zamanını onunla geçirmek istiyor.
İLİŞKİLİ HABERLER
''Yılmaz'ın otoritesi altına mı girdim? Olur mu öyle şey...''
''Yılmaz'ın otoritesi altına mı girdim? Olur mu öyle şey...''
Demet Akbağ'ın 40'larını yaşayan, akıllı ve kuvvetli kadın görünümünün altında hâlâ yaralı bir kız çocuğu saklı. Yıllardır içinde bulunduğu Bir Demet Tiyatro'daki varlığı kendi seçimi olsa da, dışarıdan gözüktüğü kadar otoriter değil, tam tersine otorite altında..
- Demet Hanım, muhteşem performansları olan bir oyuncumuzsunuz ama oynarken bile ben sizde fazladan bir otorite seziyorum. O neden?
- Tamamen Freudyen bir durum. Hani elime geçirmişken sözümü dinleteyim meselesi. Herhalde zamanında hiç dinlenilmemiş sözüm. Ben babaya bağlıyorum ya da yaralı çocukluğa...
- Yaratıcı kişilikler için çok da alışılageldik bir durum aslında...
- Özellikle bu bir kadınsa... Biraz ailevi problem, biraz babaya kendini kanıtlama durumu bendeki. Kendini babaya sevdirmek, ispat etmek ister yaralı kız çocukları. Ama böyle konuşurken de babamın artık fazlasıyla duygusal bir adam olduğunu göz ardı edemiyorum.
- Bir rahatsızlığı mı var artık babanızın?
- Hayır hiçbir rahatsızlığı yok. Fakat o bizim eski bildiğimiz otoriter baba kimliğinden çıkıp, bizi gördükçe hemen gözleri dolan bir adam haline geldi.
- Anne babanız siz kaç yaşındayken ayrılmıştı?
- 12 yaşlarındaydım ama bu ayrılık bizim için büyük trajedi olmadı. Anneannemin evine, Bostancı'ya taşındık. Anneannem, annem, kız kardeşim, kadın kadınaydık. Bir de erkek kardeşim Kemal var benim. Kemal altı buçuk yaşındaydı. O biraz daha farklı etkilendi. Biz kadın kadına kalıvermiştik, ama sanki daha güçlüydük. Ben de Kemal daha güçlü olsun gibilerden babamdan gördüğüm otoriteyi zaman zaman Kemal'e uygularken yakalardım kendimi. Ama o kendi koşuşturması içinde pamuk kalpli bir adam oldu.
- Şimdi siz de annesiniz, oğlunuz Ali hayatı boyunca 'yarasız' kalsa üzülmez misiniz?
- Yarasız kalsın. Yara sanat içinde, yaratıcılığa ya da estetik görüşe, duruşa bir şeyler ekliyor olabilir, ama insanın özel hayatında insanlara, karşı cinse, dostlarına, yakınlarına olan güveni ve de özgüveni, kompleksleri filan farklı gelişiyor. O yüzden yara istemem Ali'de.
- Ben sizin özel hayatınızda, bütün bu saydığınız ekstralar yaşandı diye anlıyorum...
- Evet, yaşandı. Mesela ben sevmeyi değil sevilmeyi, seçilmeyi tercih ettim. İstemezdim böyle olmasını.
- Kocanız?
- Bir tek Zafer öyle değil. O çok şaşırtıcı. Sevilmek arzusuyla dolu bir çocuk olarak büyüdüğüm için beni sevdiğine, aldatmayacağına, safiyetine inandıklarımı tuhaf sezgilerimle, o hayvani içgüdülerimle bulup çıkartıyordum hayatın içinden. Yani hiç öyle maceralara falan girmedim. Biri hakkında çok uzak hayaller kurmadım. Beni sevince yetiyordu bana, ama Zafer benim hiç beklemediğim bir anda aniden ve hiç beklemediğim bir şekilde karşıma çıktı. Yani o beni ne kadar seçtiyse, ben de onu o kadar seçtim.
- Sevilmek için hayat boyu bukalemunluk mu yaptınız?
- Tabii. Yaptığım işin de kesinlikle bukalemunluk olduğuna inanıyorum zaten. Benim oyunculuk yapıyor olabilmem, herhangi bir şeyi becerebileceğimi kanıtlamak üzerine kurulu. Kendinden memnun olmamak bu, ben böyle açıklıyorum oyunculuğu. Normal bir şey olduğunu düşünmüyorum yani. Normal insanların böyle bir şey yapabileceğini sanmıyorum. Bunun psikolojik bir bozukluk olduğunu düşünüyorum, bende böyle en azından. Yoksa ben bu işi yapabilecek en son insanlardan biriyim. PR, satış için uygun bir kişilik değilim.
İLİŞKİLİ HABERLER
''Yılmaz'ın otoritesi altına mı girdim? Olur mu öyle şey...''
Yayın tarihi: 20 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/20/pz/haber,FCD2922B370C4D1FA69DC492B61EA700.html
Tüm hakları saklıdır.