| |
|
|
Beşşar Esad'a mektup
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, Bu açık mektubun, Dışişleri Bakanlığınız tarafından tercüme edileceğine ama size ulaşmadan sumen altı edileceğine eminim. Yine de küçük bir umutla ve tarihe not düşmek için yazıyorum.
Fenerbahçe kafilesi, üç otobüsle, kaldığı otelden ayrılıp 3 Nisan Salı saat 18:30 sularında 'Uluslararası Halep Stadı'na ulaştı. Ve kâbus başladı. Polisler otobüsleri durdurdu. Giriş yasakmış. Aklınız alıyor mu: Stadın açılış töreni için gelen misafir takım, stada sokulmuyor! Giriş bedava olduğu için stat dolmuş, çevresi ise on binlerce kişiyle kuşatılmıştı; bizim otobüslerimiz de öyle... Her an bir provokasyon olabilir, otobüsler saldırıya uğrayabilirdi. Yönetim mantığınız gereği, bir futbol takımını önemsemiyor olabilirsiniz... Ama şunu unutmayın: Bu takımın Türkiye'deki taraftar sayısı, 20 milyon olduğu söylenen Suriye nüfusundan fazla! Rehberimiz polisleri ikna etmeye çalıştı. Ancak ortalık devlet görevlisi kaynamasına rağmen içlerinde hiç 'yetkili' yoktu. Otobüsteki yönetici ve gazeteciler, cep telefonlarıyla yardım aradı. Ancak bir işe yaramadı. Vakit ilerledikçe sinirler gerildi. Başkan Aziz Yıldırım, "Takımı içeri alsınlar, biz maçı otelde seyredelim" demeye başladı. Rahatsızlığın boyutunu anlamanız için yazıyorum: Maça çıkmama alternatifi dahi konuşuldu! İşin gülünç tarafı El İttihad futbolcularını taşıyan otobüs de bizim yanımızda bekliyordu. 40 dakika sonra futbolcuları taşıyan otobüsler içeriye alındı. Buna kim izin vermişti? Çözemedik. Emniyet müdürlüğü de yapmış olan, eski bakanlardan Necdet Menzir, "Bugüne dek böylesine bir yönetim zaafı görmedim" diye söyleniyordu, arkamdaki koltukta. Bir saat sonra kalan iki otobüs hareket etti. Stadın öteki tarafına gittik. Bir yerden içeriye girdik. Ancak yol bitti! Niye buraya gelmiştik? Belli değildi. Derken Aziz Yıldırım'ın tepesi attı. "Yürüyün gidiyoruz" deyip otobüsten indi. Yıldırım önde, biz arkada, bir yan kapıya doğru yürümeye başladık. Grubumuz kapıya dayanınca, buradaki polis ve askerler şaşırdı. Bağırış çağırış derken bizimkilerin yarısı, itile kakıla içeriye girdi. Ancak cingöz gençler aramıza sızmıştı. Bu yüzden polis grubun kalanını içeriye almadı. Aziz Bey tekrar müdahale etti. Yine bağırış çağırış içinde kalan arkadaşlar da içeriye alındı. Nihayet stada girmiştik ama çilemiz bitmemişti: Suriyeli yetkililer, karılarını çocuklarını alıp bize ayrılan yerlere kurulmuştu. Ne onların kımıldamaya niyeti vardı, ne de bu bölümü kontrol etmekle görevlendirilmiş, Arapça'dan başka dil konuşamayan, bıyığı yeni terlemiş tecrübesiz polislerin 'kalkın oradan' deme cesareti... Mecburen gösterdikleri yerlere oturduk. Her şey bitip uçağa vardığımızda saat 01.00'i geçmişti. Son 7 saat içinde bir şey yememiş ve içmemiştik. İkramdan vazgeçtik, statta büfe de yoktu. Tuvalete gitmek cambazlık gerektiriyordu. Sayın Esad, Siz bakmayın bizim gazetelerdeki 'Dostluk Kazandı' başlıklarına. Arada düşmanlıkları geride bırakmayı amaçlayan Başbakan Erdoğan ve Fenerbahçe olduğu için etkinliğin olumlu yönleri öne çıkarıldı. Aslında çeşitli düzeydeki devlet ya da kulüp yöneticilerimiz, Suriyeli yetkililerin, planprogram yapmaktan kaçındıklarından, verdikleri sözleri yerine getirmemelerinden yakınıyordu. Uçakta konuşulanları, verilen kötü örnekleri duysaydınız, Suriye'yi seven bir kişi olarak kahrolurdunuz. Eğer ülkenizi modernleştirmek istiyorsanız, o zihniyeti kırmanız gerekiyor. Şükrü Saracoğlu Stadı'na bekliyoruz. İstanbul'dan selamlar.
|