İstikrar için kamu dengesini bozmayın
Türkiye ekonomisinin sorunlarına kafa yoranların 2000'li yıllara girerken üzerinde uzlaştığı konu istikrarsızlığın kaynağının kamu kesimi olduğudur . O günlerde, sıklıkla ve önemle belirtilenleri hatırlayalım: 'Kamu kesimi açıkları sürdürülemez hale gelmiştir. Kamunun borçlarını ödeyememe riski çok büyüktür. Hemen önlem alınmaz ise borç servisi yapılamaz. Kamu açıkları nedeni ile hiper enflasyon kapıda. Özel sektör işleri bıraktı, kamuya borç veriyor. Bankalar kredi vermeyi unuttu, tüm mevduat kamuya. 500 büyük firmanın kârları faizden. Bu iş böyle gidemez, kamudan acil reform lazım.' Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. O dönemde TBMM üyesiydim ve Plan-Bütçe Komisyonu'nda görevliydim. İktidar ve muhalefet vekilleri, bürokratlar, hükümet, sorunun çözümünü gerekli görüyor, ancak gerekli önlemleri bir türlü alamıyordu. Koalisyon hükümetlerinin yapısı, iç ve dış konjonktör de yardımcı değildi. Sorun büyümüş, cesaret azalmıştı. Buna rağmen, rahmetli Bülent Ecevit'in başkanlığında kurulan hükümet, sorunu anlamış, önemli kararlar almış ve uygulamaya başlamıştı. Sonuç alınamadan seçim yapıldı. Ak Parti hükümeti önceki hükümet zamanında başlatılan bazı reformları sürdürdü. İstikrarın kalıcı hale gelmesini önemsedi . Diğerlerinden daha farklı olarak kamu kesiminin ekonomideki rolünün azaltılmasına samimi olarak önem verdi. İşte göstergeleri: Kamu kesimi dengesinin en önemli göstergesi kamu borçlanma gereğinin milli gelire oranıdır. Bu oran 2001 yılında yüzde 16.5 iken kamu kesimi dengesi 2005 yılında ilk kez fazla vermiş, bu fazla 2006 yılında artarak sürmüştür. 2006 'da yüzde 3 olduğu tahmin edilmektedir. Bu sonuçlar başarı olarak değerlendirilmelidir. Türkiye'de son dönemde yaşanan istikrarın ana nedenlerinden bir tanesi kamu kesimi dengesindeki iyileşmedir. Bu sayede mali kaynaklar üzerinde kamunun rekabeti azalmıştır. Enflasyon ve faiz oranlarında düşüş sağlanmıştır. Rekabet daha güçlü hale gelmiştir. Özel sektör yatırımları artmış, yabancıların yatırımları hızlanmıştır. Bankacılıkta reformların da etkisiyle kamu borç stoku 2001 yılında hızlı bir artış göstermiştir. Milli gelire oranı yüzde 68'e, toplam borcun oranı ise yüzde 99 ile rekor düzeye ulaşmıştır. Hazine Müsteşarlığı tarafından açıklanan verilere göre iç borç stokunun milli gelire oranı 2006 sonunda yüzde 45'e, borç stokunun milli gelire oranı ise yüzde 62'ye gerilemiştir. TL cinsinden borç stokunun payı son beş yılda 8 puan artarak yüzde 86'ya yükselmiştir. Döviz cinsinden borçların payı yüzde 13 ile aynı kalmış, dövize endeksli borçların payı ise 8 puan azalarak yüzde 1'e gerilemiştir. Olumlu bir gelişme borç stoku içinde piyasaya olan borçların payının artmasıdır. 2001 yılında borçlanmanın yüzde 37'si nakit, kalanı nakit dışı borçlanma iken 2006'daki borçlanmanın tamamı nakit borçlanmadan oluşmuştur. İç borç yapısındaki bu değişme kadar önemli bir husus borçlanma vadesinin uzaması ve borçlanma maliyetinin düşmesidir . İç borç stokunun nakit bölümünün vade yapısı 2001 yılında 7,7 aydan 2006 yılında 27 aya yükselmiştir. 2001 yılında borçlanma maliyeti ortalama yüzde 100, 2002 yılında yüzde 60 iken 2006 yılında yüzde 18'e gerilemiştir. Kamu kesimi borçlanma gereğinin azalması sadece iç piyasalarda değil, dış piyasalarda da özel sektörün borçlanmasını kolaylaştırmıştır. Bu konuyu daha sonra değerlendirmeyi düşünüyorum. Açıkça görülmektedir ki, istikrarın kalıcı hale gelmesinde kamuda dengenin sağlanması en önemli konuların başında gelmektedir. Kamu kendini düzeltsin, ekonomi düzelir diyenler haklı çıkmıştır.
|