 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
Tel: 0212 3544813 | Fax: 0212 3544891 | SMS: HU yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|
 |  |
  |
|

Türk halkı yaşamından memnun mu?..
Yıl 1986.. Meksico City'deyim, Dünya Futbol Şampiyonası için.. Babası Ankara'da büyükelçi iken tanıdığım dünya tatlısı Lolita diye bir arkadaşım var, o zamanlar Doğan Canku'nun kız arkadaşıydı. Onu ziyaret etmek istedim. Telefonla adresini aldım.. Bindim taksiye, verdim adresi.. Gittik gittik.. Sur gibi duvarların önünde durduk. Kapıda polis kordonu.. "Kime geldiniz" dediler.. Telefonu aldılar. Aradılar, konuştular. Bariyer kalktı. Önümüzde eskort arabası, arkada bizim taksi.. Kapının önüne geldik. Polis zili çaldı. Lolita açtı. Polis bizi gösterdi.. Lolita "Si" dedi.. Polisler bizi bıraktılar, taksiyi alıp döndüler.. İçerde Lolita anlattı.. Ülkede işsizlik o boyutlara ulaşmıştı ki, açlık normal insanları bile suça itmişti. Kent güvenilir olmaktan çıkmıştı. Zenginler ve zengin evler her yerde basılır, soyulur olmuştu. Bu yüzden insanlar sokakta yürüyemez, evlerinde uyuyamaz olmuşlardı. Sonunda çözüm bu olmuştu. Varlıklı ailelerin yaşadığı bölümü duvarlarla ayırmak ve buraya izinsiz, eskortsuz girişi önlemek.. Aztec Stadı gecekondu mahallesinin sonunda olduğu için maça giderken oradaki sefaleti de görüyorduk. Bu mahallelerin etrafı da duvarlarla çevrilmişti aslında.. Kentin ana caddelerinde her kavşak bizim para ile 25 kuruş peşindeki insanlarla doluydu. Kimileri alenen dilencilik yapıyorlardı. Kimileri kâğıt mendil dahil ne bulursa satarak.. Kimileri hokkabazlık yaparak.. Ateş püsküren, üç portakalı hoplatanlar, lobut çevirenler.. Gitarla arya söyleyenler, aklınıza ne gelirse.. Aralarından geçip yola devam etmek öyle zor oluyordu ki.. Kırmızı yeşil, hak getire.. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun "Meksika'daki gibi 7 metre duvarlar arkasında yaşamak istemiyorum" sözü sanıyorum havada kaldı.. Başkanın sözlerinin arkasındaki dehşet verici imayı Türkiye'de pek az insan anladı.. Oysa Başkan haklı.. Türkiye tam da o yolda.. İşsizlerin sayısı, resmi rakamlara göre nerdeyse iki misli artıp, 2.5 milyona gelmiş.. Kayıt dışı işsizler ve gizli işsizleri de katarsanız hele.. Bana gelen iki mektuptan biri iş ricası.. Maddi yardım ricası.. İstanbul kavşakları çoktan Meksika'ya dönmeye başladı.. Eline bir şey geçiren satmak için trafiğin içine dalıyor. En başta da çocuklar.. Ezilmeleri işten değil. Can pazarındalar.. Çünkü açlar.. İşsizliğin en önemli yansıması, suçlara.. Özellikle İstanbul gibi ana kentlerde suç patlaması yaşanıyor.. Kapkaççılığa alışıldı. İnsanların çoğu artık polise de gitmiyor, çünkü bir şey çıkmayacağını biliyorlar. Son yıllarda Türkiye'de işlenen suç sayısı, dikkat buyurun sadece polise bildirilenler, üçe katlandı. Ülkede 39 saniyede bir suç işleniyor. Bunların yarısı İstanbul, Ankara ve İzmir'de.. En yoğun suç da kapkaç.. Çünkü en kolay, en az uzmanlık gerektiren, anında karın doyuran tek suç o.. Herhangi bir insan, anında kapkaççı olabilir. "İnsanoğlu aç olmaya görsün, inançlarını bile yer" der, Sermet Çağan, Ayak Bacak Fabrikası'nda.. İnançların en kolay yenme şekli, sokakta birinin çantasını kapıp kaçmak. İstanbul'da durum öyle bir hal aldı ki, bu kentin Belediye Başkanı Kadir Topbaş "Sokakta yalnız dolaşmaya korkuyorum" dedi hatta ve bu laf, bizim İkinci Cumhuriyetçi fikir adamlarında yankı bulmadı.. Demokratlar, kamu görevlilerini ikiye ayırmaya bayılırlar. Atanmışlar ve seçilmişler.. Atanmışlar Cumhuriyetçilerin adamıdır onlarca.. Demokratların adamları, seçilmişlerdir. İşte seçilmiş Belediye Başkanı İstanbul'un nasıl bir suç cenneti haline geldiğini söylüyor.. Öte yandan "Atanmış" vali "Her şey yolunda, asayiş berkemal" diyor.. Konu başka olsa, yıkarlardı ortalığı, o klişe "Atanmış, seçilmiş" edebiyatları ile.. Bu defa sus, pussss, demokrat kardeşlerim.. Ama boş.. Güneş balçıkla sıvanmıyor.. Halkın hiçbir şeye güveni yok.. Can ve mal güvenliğinin tehlikede olduğunu hergün televizyonda görüyor, gazetelerde okuyor, kendi hayatında yaşıyor.. Televizyon canlı yayınında soruyorlar.. "Kapkaça uğrayan el kaldırsın" diye.. 100 seyirciden 70'inin eli kalkıyor. Korumalı, yani Hisarcıklıoğlu tarifi siteler dışında ev soyulmayan mahalle, sokak kalmadı. Ayni eve birkaç defa giriliyor hatta. Araba soygunu artık istatistik değil. Çünkü çoğu polise bile gitmiyor artık. Halkın polise de güveni yok.. Çünkü gittiğinde, hatta suçlu yakalandığında sonuç alınmadığını görüyor.. Halkın adalet sistemine inancı yok. Suçluların cezasının verilmediğini görüyor, yaşıyor. Eşkıya vuruyor, yakalanıyor, ertesi gün gene sokakta kol geziyor, gel de inan bakalım, şimdi iş kendisine geldiğinde "Trafik polisi bana ceza yazamaz" diye karar çıkaran yargıya.. Bir ülkede işsizlik sorunu, suçluluğu kat kat teşvik edecek boyutlara varmışsa.. Bir ülkede halk, canını ve malını güvende hissetmiyorsa.. Bir ülkede halk polise inanmaz olmuşsa.. Bir ülkede halk, adalet duyusunu nerdeyse kökünden yitirdiyse, o ülkedeki siyasal iktidarın başarılı olduğu nasıl iddia edilebilir. Ya da kim niye eder?. Bu konuda söyleyeceklerimiz çok.. Haftaya devam ederiz..
|
|
 |
|
|