İthal sergilerle İstanbul Modern olunmaz
Geçtiğimiz hafta büyük bir yanlış anlaşılma beni üzdü. Radikal gazetesinin değerli kültür ve sanat editörü Cem Erciyes, David Elliot'la yaptığı mülakatın giriş yazısında Elliot'la röportaj yapmasını tetikleyenin bizzat benim değil, sayfa ortağım genç kalem Ayşegül Sönmez olduğunu yazıyordu. Genç meslektaşımla karşılaştırılıp karıştırılmaktan dolayı, son derece müteessirim. Neyse, sonuçta ben de hafta sonu gazete eklerinin tümünde birden aynı sözlerle beliren Elliot'la bir kahve içme fırsatını buldum. Bu arada Akşam gazetesi
ekinde, Elliot'un görevi Emin Mahir'den devraldığını yazıyordu... Ne büyük gaf! Rosa Martinez'in direktör olduğunu ve görevini Elliot'a devrettiğini profesyonel camianın dışındakiler kavrayamadı. Elliot, müzenin sabit koleksiyonlarını farklı bir şekilde sergilemeyi planlıyor. 'Sapkın Gövde' gibi absürd başlıklar altında sergilenmeyi hak etmeyen çağdaş Türk resmi koleksiyonuna, bakalım Elliot nasıl bir soluk getirecek... Gelecek sonbaharda da bir Türk sanatçısına solo bir şov hazırlayacakmış. Ama henüz bu sanatçının kim olduğuna karar verememiş. Elliot, 1940'lar Türkiye'sinden çok etkilenmiş. Mimar Bruno Taut'un, heykeltıraş Rudolf Belling'in akademideki özverili çalışmalarından da... Bir yabancı küratör olarak Elliot'da da, bir zamanlar Taut'da gördüğüm bu coğrafyaya ilişkin bir anlayışa yönelme heyecanı var. Bu çok iyi çünkü ithal sergilerle İstanbul Modern olunmaz. Buranın modernlik öyküsünü tasvir eden sergilerle İstanbul Modern olunur. Bu arada bir yanlış anlaşılmayı da, düzeltmek isterim. Antonio Cosentino'dan gelen e-postanın bana hususi olarak yazıldığını düşünmüşüm. Bu postada Cosentino'nin Dink ailesini ziyaret ettiği ve Etyen Mahçupyan'la görüştüğü yazıyordu. Meğer Cosentino, ne Dink ailesini tanıyor ne de Mahçupyan'la tanışıyormuş. O e-postayı yazan bir başkasıymış. Kendisinden özür diliyorum.
Adalet Cingöz
|