Mecliste 'üçüncü parti' ihtiyacı
Günlerdir merkez sağda neler olduğu konuşuluyor. Liderler görüşmesinin perde arkası aralandıkça ilginç ayrıntılar da ortaya çıkıyor. Aslında yeni bir gelişme yok. Bu nedenle manzara hala flu. Bir yanda örgütlü mevcut iki parti var. Bir yanda o siyasi geleneğin duayen ismi Süleyman Demirel var. Bir yanda merkez sağı birleştirme "misyonu" ile yeniden siyasete dönen Mesut Yılmaz var. Dahası aportta bekleyen Tansu Çiller, arayışlarını sürdüren Aydın Menderes, İlhan Kesici, Mehmet Ali Bayar var. Bir de tabii partiler arasında mekik dokuyan "küskünler" grubu var. Tümü değilse bile büyük çoğunluğu önümüzdeki seçimlere, merkez sağın bir "büyük birleşme" ile girmesi arzusunda... İşte bu noktada şu sorunun cevabı herkesin kafasını karıştırıyor. Acaba bu büyük birleşme AK Parti'ye karşı bir "cephe" oluşturmak amacıyla mı yapılıyor? Şu sıralarda bu işe kafa yoran "deneyimli" bir siyasetçi ile konuştum. Merkezde yeni yapılanma çabasının AK Parti'ye karşı olmadığını söyleyen deneyimli siyasetçi şöyle diyor: "Bizim öngörümüz şu, bu seçimlerde de yine ikili bir yapı çıkacak. Bu da Türkiye için hayırlı değil. Çünkü, iki partili yapı Türkiye'yi gerginliğe götürüyor. Merkezde yer alan üçüncü bir partinin meclise girmesi Türkiye'nin içinden geçtiği sorunlar açısından çok gerekli." İlk bakışta "Bu da nereden çıktı?" denebilir ama deneyimli siyasetçinin gerekçesi hiç de yabana atılacak gibi değil. "Tek parti iktidarı istikrar açısından anlamlı gelebilir. Ama Türkiye gibi temel sorunlarını çözmemiş bir ülkede onun kadar önemli bir şey daha var; sorunları ortaklaşa çözmek. Aksi halde ülkenin savrulma risksi artıyor." Tespitini 1 Mart tezkeresi ile örnekleyen deneyimli siyasetçi sözlerini şöyle sürdürüyor: "Eğer o zaman mecliste bir 3. parti olsaydı Türkiye bugün karşılaştığı pek çok olayla karşılaşmazdı. Büyük ihtimalle Kıbrıs sorunu çözülür, Irak bir tehdit algılaması olmaktan çıkardı. Çünkü 3. parti zaman zaman iktidara yol arkadaşlığı edecek, zaman zaman da muhalefet ederek iktidarı doğru istikamete çekecekti. Ama mevcut iki partili yapı adeta siyasette gerginlikten besleniyor." Peki ülke için anlamlı bu siyasi yaklaşım neden hayata geçirilemiyor? Önce bu konuda kimin ne yaptığına biraz yakından bakmak gerekiyor. "Deneyimli siyasetçi" bu konuda öne çıkan siyasi aktörleri tek tek değerlendiriyor: Süleyman Demirel: Bu konularda öncülük yapıyor gibi görünse de aslında çok da istemiyor. Hele son günlerde bırakın isteksizliği tam aksine engel oluyor. Onun kafasında De Gaulle formülü var. Mesut Yılmaz : Önce mevcut iki parti ve dışarıda kalanları bir parti altında birleştirmeyi amaçladı. Onun olmayacağını anlayınca şimdi mevcut partileri birleştirmeye çalışıyor. Aslında samimi ama gücü yetmeyebilir. Mehmet Ağar: Şu anda önde görünen merkez parti olmanın avantajıyla davranıyor: 'Adres belli, gelin DYP'de birlikte olalım' diyor. İlk bakışta doğru gelebilir ama bu yaklaşım herkesi kucaklamaz. Erkan Mumcu : Başlangıçta sıcak yaklaşıyordu. Ama son zamanlarda değişti. Sanıyorum kongrelere gidip geldikçe havası değişiyor. Bu nedenle de DYP'ye karşı birden sertleşiyor. Şimdi gelelim son soruya... Bu zeminde birleşme mümkün olabilir mi? Deneyimli siyasetçi net bir cevap veremiyor, sadece son durumu özetliyor: " Mesut Yılmaz ve beraberindekiler iki parti başkanına, Ağar ve Mumcu'ya bir araya gelmeleri gerektiğini, bunun içinde İngilizlerin diplomaside kullandıkları yöntemi uygulamalarını önerdiler. Yani önce ortak yanlar üzerinde anlaşılsın sonra ayrılıkları konuşulsun. Bu sürece ne Mesut Yılmaz'ın ne de başka birinin müdahalesi de söz konusu değil. Son duruma mevcut iki lider karar verecek." Bu tablodan kısa vadede bir sonuç çıkmayacağı açık. Çünkü, merkez sağda arayış içinde olan bütün siyasi aktörler pusuya yatmış cumhurbaşkanlığı seçimini bekliyor. Belli ki, ne olacaksa ondan sonra olacak.
|