| |
|
|
Andıç-2, adeta miki!
Yönetim uzmanları, bir kuruluşun halkla temas aşamasında yer alan ' son' ('ilk' de denebilir) kişisine çok önem verirler. "Siz istediğiniz kadar imaj reklamı yapın, firmanıza telefon eden bir müşteriye, santral görevlisinin kötü muamele etmesi, pişmiş aşa su katar" derler. Sadece müşteri ilişkileri alanında geçerli değil elbette bu. Diyelim ki bir konu hakkında bilgi toplanacak... Bu işi kime yaptırırsınız? Tecrübesiz, önyargılarla dolu, genel kültürü zayıf bir kişinin topladığı malumata güvenir misiniz? "Hayır" dediğinizi duyar gibiyim. Ne var ki bizim Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi yalan yanlış bilgilerle teçhizatlanmış siyasetçi ve bürokratların verdiği saçma sapan kararlarla doludur. Gördüğüm kadarıyla, bunca yıllık devlet tecrübesine karşın durumda milim değişiklik olmamış. Aynı kafa devam ediyor. Nokta dergisinin ortaya çıkardığı ' İkinci Andıç' vakası bunun (maalesef) en 'güzel' örneği. Gazeteler başta olmak üzere, çeşitli yayın kuruluşları değerlendirilmeye alınmış... Varılan sonuçlar da Genelkurmay İkinci Başkanlığı'na Kasım 2006'da sunulmuş. Andıç-2 hayatın karmaşıklığını kavrayamamış, olayları " siyah-beyaz " biçiminde gören tek hatlı bir zihnin sonucu olarak ortaya çıkmış. Bunu nereden mi anlıyoruz? Bir kere gazetecileri " TSK karşıtları ve yandaşları " olarak ikiye bölmesinden... Andıç-2'yi hazırlayanlar, orduya eleştiri yöneltenlerin "TSK karşıtı" olduğunu sanıyor. Tam bir aymazlık! Ben olsam bunu hazırlayan görevlileri tekrar eğitimden geçirirdim. Nedeni şu: Çünkü düşman eleştirilmez. Ben 'düşmanın' düzelmesini istemem ki! Dostumun iyi olmasını dilerim. Düzelmesi arzulanan eleştirilir! O sebeple dostumu eleştiririm. Benim fikirlerim değerlidir. Feyiz alsın, kendine çeki düzen versin diye eleştirilerimi dostuma, sevdiğime, önemsediğime iletirim. Bunlar ise eleştirenleri, öpüp başlarına koyacaklarına, "TSK karşıtı" ilan ederek, kötülemeye çalışıyorlar. Böyle düşünenlerin akıllarına şaşarım. Söyleyin bana: " Ordumuz neylerse güzel eyler " diyen yağcıbalcı yazarlardan mı bir şeyler öğrenirsiniz, yoksa eleştirisini sakınmayarak bilgisini samimi bir biçimde sizinle paylaşandan mı? Gelelim şu meşhur ' akreditasyon' meselesine... Andıç-2'yi hazırlayanların, medya çağına girdiğimizi kavrayamadıkları apaçık ortada. "Efendim, Genelkurmay Başkanı, Harp Akademileri'nde konuşma yapacak... Toplantıya TSK'yi eleştiren bilmem kimi davet etmeyelim..." Kafalar böyle çalışıyor. Halbuki: 1) Siz çağırmadınız diye o kişi fikrinden vazgeçmeyecek. 2) Başkan'ın konuşması zaten anında yayılıyor. Veto edilen kişi toplantıya gelse ne olur, gelmese ne olur? 3) Tam tersine, eleştirenleri öncelikle çağırmak... Olası yanlış anlama ve değerlendirmeleri engellemek için de onlara özel ilgi göstermek, ekstra bilgilendirmek gerekir. Ama kafanız olaylara "siyahbeyaz" ya da " mavi kuvvetler-kırmızı kuvvetler " şeklinde bakıyorsa böyle kıvrak bir biçimde düşünemezsiniz. İnsanları " bizden yana olanlar ve olmayanlar " diye ikiye ayırırsınız. Sonra da " Bu sivilleri anlamak mümkün değil " dersiniz.
|