| |
Uydurmayın!
Önce teşhisi koyalım: Frenkler buna "wishful thinking" diyor. Psikoloji sözlüğüne göre Türkçe'si: "Arzuyu tatmin eden düşünce." Tanımı: "Gerçekliğin veya mantık ilkelerinin değil de içsel arzuların ve itkilerin kontrolünde olan düşünce süreçleri." Bu teşhisi hangi düşünceye koyuyoruz? Söyleyeyim: "2002 seçimlerinde sandığa gitmeyen 9 milyon seçmenin büyük çoğunluğu AKP'ye oy vermeyenlerdi... O halde 2007'de katılım artarsa AKP kaybeder" diye düşünenlere. Peki kim bunlar? Mesela bizim Hıncal Uluç. Bunu 27 Aralık 2006'da iddia etti. Elinde bu konuda bir veri var mı? İstatistik filan? Yok. Masa başında uyduruyor. İşin doğrusunu ondan 8 gün önce, 19 Aralık 2006'da yazmama rağmen sesimi çıkarmadım. Ama dün, eski Sabahçı Mehmet Tezkan, aynı iddiayı Vatan'da dile getirince... Uyandırma servisini devreye sokmanın zamanı geldi: * Sandığa gitmeyen seçmenlerin tercihi hakkında 'kapsamlı' bir çalışma yok. Yani bu seçmenlerin, eğer sandığa gitselerdi, hangi partiye oy vereceğini 'tam olarak' bilmiyoruz. * Ama yine de elimizde 'kısmi' bir istatistik var! Nedir bu? * CHP Genel Sekreter Yardımcısı, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın bu meseleyi irdeleyen bir yazısı çıktı. (Radikal, 12 Kasım) CHP İzmir Çiğli İlçe Başkanlığı, 28 Mart 2004'teki yerel yönetim seçimlerinde oy vermeyenleri araştırmış. Sonuç: "Sandığa gitmeyen seçmenin siyasi tercihi, sandığa giden seçmenden farklı değil." (Dikkatlice okudunuz mu, bir daha yazayım mı?) Yani onlar da sandığa gitseydi, katılım artacak, buna karşılık oranlar değişmeyecekti. * Bu nedenle, 'ekonomi profesörü' (yani rakamlardan anlayan) olan Oğuz Oyan, CHP'lilere "Kendinizi aldatmayın, sakın stratejinizi, 'seçmeni sandığa çağırmak' üzerine kurmayın" diyor. * Yazılarına bakıyorum: Veri yok, istatistik yok, araştırma yok. Peki Uluç ve Tezkan gibiler düşüncelerini neye dayandırıyor? Hiç, sadece 'wishful thinking'! AKP'nin kazanmasını istemiyorlar. İşte bu güçlü arzu, düşüncelerini şekillendiriyor. Gelelim işin öteki yönüne: Efendim AKP'lilerin 'hemen hepsi' sandığa gitmiş... Diğer partilerin seçmenleri ise küsmüş, gitmemiş. Yahu AKP bir 'kadro' partisi değil, bir 'kitle' partisi (Siyasal Bilgiler mezunu Uluç bu farkı bilir ama kullanmak işine gelmez.) Yani sokaktaki vatandaşa hitap ediyor. Kadro partisi olsa seçmeninin kitle halinde sandığa gittiğini varsayabilirsiniz. O dönemde daha yeni kurulmuş olan bir parti için "2002 seçimlerinde AKP seçmeni fire vermedi" (Tezkan) denebilir mi? Hem de önümüzde 2004 yerel seçimlerinde oyunu yükseltmiş bir parti varken... Zaten AKP'nin 'kemikleşmiş' seçmenden... Yani ne olursa olsun aynı partiye oy verenlerden değil... 'Yüzer gezer' seçmenden, yani kararını şartlara göre verenlerden oy aldığını yine araştırmalar ortaya koyuyor.
Neyse... Gelin size bir olay anlatayım: Memur emeklisi bir tanıdığım var. Geçenlerde sohbet ediyorduk... AKP'ye demediğini bırakmıyor. Biz de sıkı Kemalist (daha doğrusu İnönücü) olduğu için böyle konuşuyor sandık. Meğer derdi başkaymış. Bir süre önce İçerenköy'deki PTT Hastanesi'ne gitmiş. İlk kez sıra beklemiş, sinirlenmiş. "Eskiden böyle değildi" dedi. Nasıldı? "Bu hükümet hastaneyi herkese açtı. Çoluk çocuk kapıcılar geliyor. Biz memurlar da sıra beklemek zorunda kalıyoruz." Zihniyete bak! Senin canın can da, kapıcınınki patlıcan mı? Senin sağlık hizmeti almaya hakkın var da, onun yok mu? Tabii bunları hiç düşünmüyordu. Onun için önemli olan küçük ayrıcalığını yitirmiş olmaktı. Şimdi anlıyor musunuz, 5 yıllık yıpranmaya karşın, AKP oylarının niye tepe taklak olmadığını?
|