|
|
|
Çırılçıplak soyup daracık bir hücreye...
"Çırılçıplak soydular, ellerime kelepçe geçirdiler... Ufacık, daracık bir hücrede, bilmediğiniz bir yerde, yapayalnızsınız..."
2004 yılının mayısında Pakistan'ın Lahor kentinde tutuklanan 30 yaşındaki Filistinli Mervan Cabir, Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatının (CİA) gizli tutukevlerinden birinde geçirdiği 2 yılı İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne (HRW) böyle anlattı.
Ürdün'de dünyaya gelen, Suudi Arabistan'da yetişen Cabir, 1994'te Pakistan'a yerleşti. HRW'nin dün akşam yayınladığı ifadesine göre, Cabir 1998'de Afganistan'da eğitim gördü ve 2003'te Pakistan'a sığınan Arap militanlara yardımcı oldu.
Cabir,
9 mayıs 2004'te Lahor'da tutuklandı. Pakistanlı görevlilerin elinde "kabus gibi" geçen dört günün sonunda İslambad'da tutukevi haline getirilmiş bir eve götürüldü, burada Amerikalılar tarafından uzun uzadıya sorgulandı.
Bir ay sonra uçakla başka bir tutukevine nakledilen Cabir'e nerede olduğu söylenmedi. Ama Cabir; uçuş süresi, verilen yemekler, hava durumu ve sorgulayıcılarının bazı laflarından Afganistan'da olduğu izlenimini edindi.
Yeni "mekanda" Cabir'i derhal soyup penceresi bile olmayan 2 metrekarelik bir hücreye tıktılar. İçerisi lambayla aydınlatılıyordu. Hücrede sadece iki eski battaniye ve bir kova vardı. Bir eli yerdeki halkaya kelepçelenen Cabir, iki kamera ve duvardaki mikrofonla an be an gözetim altındaydı.
Ertesi gün Cabir'in saç ve sakalını tıraş ettiler. Sorgu odasına götürülen Cabir'in çıplak vücudunun ayrıntıları filme alındı. Aynı şeyi, iki yıl sonra tutukevinden ayrılırken de yapacaklardı.
Sonra sonu gelmeyen sorular başladı... Çoğu en fazla 30'unda olan ve aralarında birçok da kadın bulunan Amerikalı ajanlar, yüzlerce fotoğraf göstererek kimlerle görüştüğünü, neler yaptığını sordular, sordular...
İşbirliği yapmadığı düşünüldüğünde Cabir, acı veren pozisyonlarda elleri kelepçeli saatlerce bekletildi. Öylesine zor pozisyonlardı ki bunlar, Cabir bazen nefes almakta bile zorlanıyordu. Bazen de Cabir'e bangır bangır çalan korku filmi müzikleri dinlettirildi.
İlginçtir; Amerikalılar, Pakistanlılar gibi dövmedi, ama 11 eylül saldırılarının beyni olduğunu söyledikleri Halit Şeyh Muhammed'i bile konuşturan "köpek kafesine" sokmakla korkuttular Cabir'i.
Cabir'in hayat şartları zamanla bir nebze olsa da iyileşti. Bir mushaf verdiler Cabir'e, sonra iç donu... Ardından seccade geldi. Aradan 6 ay geçtikten sonra daha büyük hücreye nakledildi Cabir. Artık haftada bir yıkanabilmekteydi. Bir yıl geçtikten sonra ise film seyredebiliyordu Cabir. Ve artık Cabir'in birkaç da kitabı vardı. Gardiyanlardan birinden satranç oynamayı bile öğrenmişti.
Cabir'e bir de minik bir "gameboy" verdiler. Ancak Cabir, gün ışığını görebilmek için 18 ay bekleyecekti. O gün Cabir ayak bileklerindeki zincirlerden de kurtulacaktı. Cabir, bu süre zarfında ne kadar yalvarıp yakarsa da karısı ve kızlarına haber yollayamadı. Tam bir yalnızlığa mahkum edilen Cabir, diğer tutuklularla çok nadiren ve çok kısa sürelerle temas edebiliyordu.
Cabir, geçen temmuz sonunda Ürdün'de tutukevine nakledildi ve burada ilk kez bir Kızılhaç yetkilisiyle görüştürüldü. Cabir, daha sonra İsrailli yetkililere teslim edildi. Kendisine bir de avukat tutulan Cabir, mahkemeye çıkarıldı, kasım ayında da özgürlüğüne kavuştu.
AFP muhabirinin aradığı CİA yetkilileri, Cabir'in durumuyla ilgili yorum yapmadı. Yetkililer, yine "ABD'nin işkence yapmadığını ve gizli cezaevlerinin terörle mücadelede meşru ve önemli bir araç olduğunu" söyledi.
(AA)
|