Zümre ile zerre
Sürekli izleyenler farkındadır. Son zamanlarda sık sık "mikro" ya sıkışıyor Dipsiz Kuyu. "Mikro", büyük büyük, genel meseleler gibi "makro" olmayan, küçük küçük hayatlar. "Küçük küçük", çünkü önemsenmiyorlar, örseleniyorlar, ufalanıyorlar, bir toz tanesi gibi, güçlü kudretlilerin iki parmak hareketiyle boşluğa fırlatılıyorlar. Göremiyorsunuz tabii. "Mikroskobik" çünkü.
Aslında tek tek de değiller; çok çoklar. Ama "ufalama" tarihin hemen her aşamasında böyle bir ameliye zaten. Birbirinden ayrıştırmak, koparmak, sanki kaderleri çok farklı imiş hale getirmek. Birbirlerine rakip, düşman, haset, fitne, muhbir, kalleş, umursamaz, kör, sağır ve dilsiz olmalarını sağlamak. Çünkü birbirlerini ne kadar kendileri gibi görmezlerse, kendileri de, her biri yani, o kadar ufalanıyor, o kadar zerrecik haline getiriliyor. "Ufalama" nın güncel halinin, tarihteki diğer atalarından ciddi bir farkı var elbette. O rejimlere, beylik, ağalık, despotluk, krallık, sultanlık, mutlakiyet, diktatörlük, zümre egemenliği, kast sistemi, hukuksuzluk filan deniyordu. Yani, dini, kültürel, yerel, imparatorluk, hanedan, coğrafi ve tarihi tabiatları zaten "ufalama" üstüne kuruluydu; ayan beyandı. Ama bugünküne, "kapitalist demokrasi, piyasa demokrasisi, liberal demokrasi, hukuk devleti, insan hakları rejimi, sosyal devlet, fırsat eşitliği, kanun önünde eşitlik" gibi sıfatlar yakıştırıldı. Yakışmıştı kerataya. Lakin, "ufalama" çok kişinin hayatını rendeliyor, zımparalıyor, talaş, toz haline getiriyor. O yüzden daha adi. Ötekilerin şiddet dolu samimiyeti dahi yok. Bu sözde kibar ama yalancı. Ufalananlar "büyük bir yalan" ı idrak ediyorlar; edebilirlerse. Bir hiç olduklarını, "zümre karşısında zerre" sayıldıklarını, hiçlikten kurtulmanın "Övün, çalış, güven" den ziyade, "Biat et, boyun eğ, çalış; Daha fazla hırpalanmamak için yere yapış" tan geçtiğini, zaten onun da "varmış hissi" veren bir hiçlikten başka bir şey olmadığını öğreniyorlar; öğrenebilirlerse.
1. OLAY: İsim vermeyeceğim. Çünkü mağdur da henüz buna hazır değil. Yer, büyük, çağdaş bir bankanın şubesi. Bir teftişte kasa farkı bulunuyor: 1000 YTL. Bir çalışan kafadan sanık ilan ediliyor. "Sanık", çünkü sadece sorgulanmıyor, bir yandan da yargılanıyor. Ama avukatı yok! 10 gün kadar, gece yarısı, neredeyse sabaha dek şubede bekletiliyor. Sanki siyasi şube. Sorgulanıyor. Hakarete uğruyor. Psikolojik baskı görüyor. Alışveriş merkezinde sorgulanan çocuk gibi. Sabah tekrar işe başlaması isteniyor. Günlerce aynı işlem yapıldıktan sonra, bir gece, kendi ifadesine göre bilinci yarı kapalıyken baskı ve tehditle istifa dilekçesi imzalatılıyor. "Bütün ahlaki duygularımın ırzına geçildi. Günlerce robotlaştırıldım" diyor. Almadovar' ın ünlü filmine nazire; "Sinir krizinin eşiğindeki erkek." 2. OLAY: İsim veremeyeceğim. Çünkü mağdurlar buna asla hazır olmayacak. Duymuşsunuzdur; bir hava üssünde çok sayıda astsubay "uyuşturucu kullanma" suçlamasıyla ordudan atıldı. Bu haberi veren biz gazeteciler doğruluğunu, hukuka uygunluğunu, savunma hakkını, suçlananların ne dediğini filan sorgulamadık. Çünkü yapılamıyor. Ama yapmak isteyen de yok. Muhtemelen başkaları da atılacak. Deniyor ki, atılanla teması olan da... İnsanlar kafadan sanık ve yargılanmadan yargılanıyor. Suçlu bulunuyor. Suçlama ve infaz adeta iki dudak arasında. Ama avukatı yok. Bana ulaşan bir çığlık, "Uyuşturucu testi istiyorum. Kendimi savunabilmek istiyorum. Çocuğuma mahcup olmak istemiyorum. Gerçeği istiyorum" diyor. Sesi azıcık bende, ebediyen onda kalıyor!
Hukuk devleti denen; vaat veren cumhuriyet ve de demokrasi sözde "zerre" leri koruyacaktı. Zerre kalmasınlar, sırf o yüzden zümreye yem olmasınlar diye. Ama her yere giremiyor!
|