Rusya'nın dönüşü
Boris Yeltsin 1999 yılının son günü istifaya zorlandığında Rusya'da bir dönemin sonuna gelinmişti. Yeltsin'in başbakanı Vladimir Putin'in önce vekaleten, ardından seçilerek cumhurbaşkanlığına gelmesiyle Rusya devletinin gücünün ihya edilmesine başlandı. Yeni Başkan, Çeçen savaşını yeniden ve acımasız şekilde başlattı. Büyük bir ekonomik ve sosyal yıkımdan çıkmış olan ülkeye istikrar getirmek için otoriterlik dozunu giderek artırdı . Yeltsin döneminde zengin olmuş oligarkları sırayla tasfiye etti . Mallarına el koydu. En önemlisi ellerindeki medya gücünü ele geçirdi. Bunların bir kısmı yurt dışına kaçtı, bir kısmı ise hapse atıldı. İkinci başkanlık döneminde Putin, Rusya Federasyonu'ndaki bölgelerin valilerinin seçimle işbaşına gelmelerini de engelleyince merkezi yönetimin denetimi dışında hiç bir güç kalmadı . ABD'nin savaşlarının da katkısıyla petrol fiyatları yükselip, gazda da en büyük üretici olan Rusya'ya bağımlılık artınca ülkenin mali durumu düzeldi. Yönetimi devraldığında hazinesinde 12 milyar dolar bulan Putin, döviz rezervlerini 300 milyara yükseltti . Yeltsin döneminin ekonomik ve sosyal çalkantılarından bıkan, yaşamında güvenlik arayan Rus halkı da demokratik kazanımlarının bir bir elinden çıkmasına, hukukun iğdiş edilmesine aldırmadı. Çeçenistan'daki vahşete karşı mücadele eden Anna Politkovskaya gibi bir gazetecinin cinayete kurban gitmesi bu nedenlerle hiç yankı bulmadı. Politkovskaya, Çeçen savaşındaki insanlık dışı uygulamaların yarattığı ruh halinin Rusya'nın bünyesini bir kanser gibi kemirdiğini yazmıştı. Hayatını neden tehlikeye attığını soranlara "Bunun yapılması gerekir. Zira bu savaşın çağdaşları olarak biz yapılanlardan sorumlu tutulacağız" diye cevap vermişti. Bu vicdani haykırışın Rusya toplumunda pek bir karşılığı yoktu . Putin'in gücü de bu gerçekten besleniyordu.
Yeni düzenin pazarlığı İçeride istikrarı gerçekleştiren, mali durumunu güçlendiren ve vatandaşına daha iyi bir hayat yaşatabilen Rusya açısından bir sonraki aşama, kırılan gururun onarımıydı . Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından kendisine aşağılayıcı muamele yapıldığını düşünen Rus halkı da emperyal büyüklüğü, ciddiye alınmayı özlediğinden Batı tarafından itilip kakılmaya son verilmesini istiyordu . Son yıllarda Rusya bu yolda ciddi adımlar attı. Eski imparatorluk sınırları içindeki ülkelerin itaatsizlikleri karşısında tavrını sertleştirdi. Doğal gaz silahını giderek daha sık kullanmaya başladı . Ortadoğu'da yeniden aktif olmaya çalıştı, İran'ın nükleer programına destek verdi, ABD'nin Tahran'a yönelik sertlik politikalarına karşı bugüne kadar İran'ı kolladı. Münih'teki güvenlik konferansında Putin'in yaptığı konuşmayı bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Rusya yeni dünya yapılanmasında oyun kurucu bir ülke olamasa bile hafife alınmaması gerektiğini, oyunları bozabileceğini göstermiş bulundu. Çok değil kırk yıl sonra nüfusu bugünkünün üçte birine inecek bir ülkenin tüm doğal kaynak zenginliğine ve engin coğrafyasına rağmen dünya siyasetine yapabileceği etki aslında sınırlı . Üstelik Putin'in konuşması Avrupa ile ABD'nin arasını açmak gibi bir sonuç da getirmedi. Dünyanın yeni güvenlik ve uluslararası ilişkiler yapısı şekillenirken bunun yalnızca Batı'nın ve özellikle de ABD'nin istekleri doğrultusunda gerçekleşmesi kolay değil. Rusya Başkanı'nın Türkiye'de insanları pek heyecanlandıran konuşması bu nedenlerle iki kutupluluğun dönüşü olarak değil, yeni düzenin kurulmasının pazarlık sürecinin bir aşaması olarak değerlendirilmeli.
|