| |
|
|
Kurt postundaki koyunlar
Önce birkaç ' genel' söz: Bir insan aklına estiği için silah çekmek, bomba patlatmak, adam vurmak, tehdit savurmak, çete kurmak, haraç almak gibi apaçık suç olan eylemlere girişmez. Bir insan gündelik hayatının somut koşulları ve ilişkileri içinde davranır. Sadece ve sadece başkası 'yap' dediği için bir işi yapmaz. Çoğu kez çıkarlarıyla, hevesleriyle, zevkleriyle uyumlu olduğu için... Bazen de cezalandırılma korkusuyla o işe girişir, 'yap' denileni yapar.
Yukarıdaki genel sözlerin ışığında bugünün sorunlarına baktığımızda ne görüyoruz? Bakın Siyaset Bilimi profesörü Ayhan Aktar ne diyor: " 1996 yılında dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in Susurluk çetesi mensubu Abdullah Çatlı'nın ölümünden sonra yaptığı konuşmada, " Bir ülke, millet ve devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler " sözleri artık ' Yeni İttihatçı' zihniyetin devlet katındaki meşruiyetinin ve saygınlığının göstergesi olmuştur." (' Türk Milliyetçiliği, Gayrimüslimler ve Ekonomik Dönüşüm', İletişim Yay.) Nedir bu 'Yeni İttihatçılık'? Kabaca şöyle: Milli Mücadele sırasında ve hemen sonrasında Mustafa Kemal'in en çok çekindiği kesim, Osmanlı'yı yıkıma götüren İttihat ve Terakki Partisi'nin yöneticileriydi. Enver Paşa liderliğindeki İttihatçılar, Mustafa Kemal'in ' ulus devlet'ine karşıt olarak, ' imparatorluk' kavramı içinde düşünen, fetihçi milliyetçilerdi. Anlaşamadıkları önemli bir nokta daha vardı: İttihatçılar, dönemin gizli örgütü ' Teşkilatı Mahsusa' kanalıyla, gayrınizami birlikleri kullanarak amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardı. Mustafa Kemal ise emir-komuta zincirini, düzenli orduyu ve devletin kanunlarını önemsiyordu. Sonuçta Mustafa Kemal galip çıktı ve istediği düzeni az çok oturttu. 1926'daki göstermelik mahkemelerle önde gelen İttihatçıları 'tasfiye' etti. Aradan 50-60 yıl geçti... 1970'lerde başlayan ASALA, 1980'lerde başlayan PKK eylemleri devletin Kemalist ilkelerin dışına çıkmasına yol açtı. İttihatçılar nasıl idam mahkûmlarından ve çetelerden yararlandıysa... Ankara da mafyadan ve kendisine bağlı aşiretlerden yararlanma yolunu seçti. " Biz bunları kullanır, sonra da pis bir mendil gibi atarız " diye düşünmüş olmalılar. Ama yanıldılar. Kemalizm'den ayrılıp İttihatçılığa yöneliş, toplumun bir kesimini harekete geçirdi: Yarım eğitimli, kahve köşelerinde okeye dönen, işsizumutsuz gençler... Ogün Samast'ın, Hrant Dink'i öldürmesinden sonra suikastı, ' yalnız kurtların bireysel eylemi' olarak yorumlayanlar çıktı. Halbuki bağlantılar çözüldükçe, bunların 'yalnız kurt' filan değil, düpedüz 'güdülen koyun' olduğunu anlamaya başladık. Şu örneklere bakın: Kuvayı Milliye Derneği'nin Başkanı, emekli albay Fikri Karadağ silaha el bastırdığı insanlara ' ölmek ve öldürmek' üzerine yemin ettiriyor... Aynı derneğin Mersin temsilcisi Kemal Canay, "Genel merkezimiz kişi ve kurum olarak 13 bin 500 haini belirlemiştir" diyor...Derneğin kuruluş bildirgesinde, " bu uğurda feda edecek çok vatan evladı vardır " gibi ibareler yer alıyor... Büyük Birlik Partisi Trabzon İl Başkanı Yaşar Cihan, bombacı Yasin Hayal'e 'insani yardım' adı altında para veriyor... Hayal'in ardındaki isim olan Erhan Tuncel'in emniyet ve jandarmayla ilişkili bir muhbir olduğu ortaya çıkıyor... Eski MİT'çi Nuri Gündeş, hapisteki Alaattin Çakıcı'yı yanaklarından öpüyor... İster "İttihatçı zihniyet hep varoldu" deyin... İster durumu "Yeni İttihatçılık" olarak yorumlayın... Neticede toplumdaki uygun unsurları, gayet bilinçli bir biçimde faşistleştirerek yönlendiren bir zihniyet var önümüzde. Hem de 'gizli', 'mikro' ya da 'sıradan' değil... Demokrasiye, hukuka, çok sesliliğe, modernleşmeye, medeniyete düşman açık bir faşizm bu.
|