Telefondaki ses
Birkaç gün önce telefonum çaldı. Boğuk bir ses yaşadıklarını anlatmaya başladı. O anlattı, ben dinledim. Her detayda içim acıdı, her yeni bilgide endişelendim, hatta gözlerim doldu. Telefondaki sesi bir türlü röportaja ikna edemedim. O bir doktordu. İstanbul'un en ünlü üniversite hastanelerinden birinde çalışan bu doktor "Artık bu hastanede doktorluk yapmaya vicdanım el vermiyor" diye söze başlamıştı. Üstelik kendisi de kamuoyunun tanıdığı isimlerden biriydi. "Vicdanım el vermiyor o yüzden part-time çalışmaya başladım." Peki bu başarılı doktoru bu noktaya getiren neydi? Önce anlattıklarından birkaç cümle. - Geçenlerde hastanenin aciline apandisit sorunu nedeniyle genç bir çocuğu getirdiler. Hemen ameliyata alınması gerekiyordu. Ailesi giriş işlemlerini yaparken fark ettik ki aile SSK' lıydı. Dolayısıyla bizim o hastayı kabul etmemiz mümkün değildi. Hastane yönetimi hastayı kabul etmedi. Delikanlı yaşamını yitirdi. Hem de apandisitten! - Fıtık ameliyatı olan bir bebeği yoğun bakıma indirmek için aileden ayrıca para istendiğine şahit oldum. Aile panik içinde oradan buradan para denkleştirmeye çalışıyordu. Parayı denkleştiremediler. Bebeği kaybettik. İnanın, orada çalıştığıma utandım. - Bir hasta narkozdan tam 8 saat sonra uyanabildi. O da bir mucizeydi. Sonradan anladık ki narkoz verilmeden önce hiçbir tetkik yapılmamıştı. Telefondaki ses bütün yaşadıklarını bir kez dile getirmeye çalışmış. Sağlık Bakanlığı'ndan Cumhurbaşkanı'na kadar yazdığı mektuplarda hep vicdanından bahsetmiş. "Ben artık doktorum demeye utanıyorum, yardım edin" diye feryat etmiş ama beklediği yardımı bir türlü alamamış. Hatta "Birileri" onu çalıştığı üniversite hastanesinden sürmeye bile kalkmış. Olmadı, bir türlü yaşadıklarını açık seçik anlatmayı kabul etmedi. "Çok çektim, ailem de çok çekti, onları tekrar aynı olayların içine koyamam" dedi. Peki ama birileri konuşmalı. Olan biteni anlatmalı. Hep söylüyorum, tekrar yazacağım, sağlık ve eğitim hizmeti bir insan hayatında lüks değil ihtiyaçtır. Türkiye' de sağlık sistemini düzeltebilen siyasetçinin ölene kadar Başbakanlık koltuğunu garantileyeceğini düşünüyorum. Yani öylesine muhtacız. Son günlerde ailemde yaşadığımız sağlık sorunları yüzünden sıkça devlet ve üniversite hastanelerini ziyaret eder oldum. İnanın durum içler acısı, hiçbir şeyin düzeldiği falan da yok. Ama birileri, özellikle de doktorlardan biri çıkıp da "Kral çıplak" demeli. Yoksa dikkati çekemeyiz, inanın!
|