Taşar'ı uğurlarken...
Yıl 1991... Cumhurbaşkanı'nın eşi Semra Özal'ın il başkanlığına adaylığı dolayısıyla İstanbul Kongresi olaylı geçiyor. Bir yanda eşinin il başkanlığına destek veren Cumhurbaşkanı Turgut Özal... Diğer yanda, Semra Özal'a karşı Kadir Ramazan Çoşkun'un il başkanı olması için çabalayan ANAP Genel Başkanı, Başbakan Yıldırım Akbulut... Tamamlanamadan biten kongrenin, ikinci rövanşı için kollar sıvanmış... Özal, Çankaya Köşkü'ne çağırdığı Kadir Ramazan Çoşkun'a "aday olmayacaksın" talimatını vermiş; sözünü de almış... Akbulut ve arkadaşları ise bu kez Fatih İlçe Başkanı Tekin Küçükali'yi (Kızılay Genel Başkanı) aday olması için ikna etmiş... Küçükali'nin yanında Akbulut ile birlikte ANAP'ın etkin isimleri Eyüp Aşık, Burhan Kara yer alıyor. Karşı tarafta ise Semra Özal'ı il başkanı seçtirmeye karar vermiş Mustafa Taşar ve arkadaşları... Kongrenin yapılacağı Taksim'in ortasındaki The Marmara Oteli'nde katlararası iç savaş yaşanıyor. Bir katta ikna edilen delege, diğer kata kaçırılıp caydırılıyor. Oteli mesken tutmuş biz gazeteciler ise katlar arası mekik dokuyoruz.
Sabah baklavası Özal cephesinde gece yarısı ne olup bittiğini anlamak için sabah erken saatte bir üst katta kalan Mustafa Taşar'ı odasından telefonla arıyorum. "Günaydın" kelimem bitmeden karşılık veriyor: "Koş, çabuk gel kaçırma; Kapıyı açık bıraktım doğrudan içeri gir..." Odasına girdiğimde manzara karşısında duraklıyorum. Yatağının bir kenarına oturmuş, kucağına yerleştirdiği dev tepsinin içinden baklava atıştırıyor. Her zamanki esprili üslubuyla sesleniyor: "Gel sen de ye vatandaş..." Baklavadan bir iki tane aldıktan sonra teybi açıyorum; konuşmaya başlıyoruz. Semra Özal'ın il başkanı seçileceğine "adı gibi inandığını" söylüyor. Gerekçesini de açıklıyor: "ABD'nin Irak'ta kaybetme şansı var mı; yok... Körfez Savaşı'nın Komutanı Norman Schwarzkopf nasıl 'Çöl Ayısı' ise ben de burada otel ayısıyım..." Haber ertesi gün Hürriyet'te manşet çıktığında, bu kez gün ışırken arayan Taşar oluyor: "Sen ne yaptın?" Söylediklerini teypten aynen deşifre edip yazdığımı söylüyorum... Bir süre duraklıyor... Başlangıçta sesine oturan ciddilik, kayboluyor, kahkaha atıp ekliyor: "Doğru ben söyledim; ama bu kadar büyük çıkacağını bilsem daha fazlasını söylerdim.. Haydi gel kahvaltıyı birlikte yapalım." Kahvaltıda telefonu susmak bilmiyor, herkes bir şeyler söylüyor.
İnanmak zor Söylediği kelime yıllar boyu kendisini takip etti... Ancak Taşar, hakaret noktasına getirilmediği sürece, bunu hep espri konusu yaptı. Üzerinden yıllar geçti, Mesut Yılmaz hükümeti kuruldu. Bakan olduğunu öğrenmiştim; ancak hangi görevi üstleneceğini bilmiyordum. Gece evinden aradığımda yanıtı yine espriliydi: "ANAP'ın kuruluşundan bu yana ne yaptırdılarsa yine aynı görevi verdiler; gübreden sorumlu bakan oldum..." Bu kez tedbirliydi: "Sakın ola bu sözümü yazma, zaten başıma bir iş sardın; yeni bir iş daha yaratma..." Bazı insanlar vardır ki, ölüm haberine inanmak zordur. Mustafa Rüştü Taşar'ın, önceki akşam haberi geldiğinde de öyle oldu... Siyasette bazılarının ömrü bir dönemdir; Taşar hiçbir zaman onlardan olmadı... İnternet sitesinde de yazdığı gibi, insani bir şeyler için beklemedi; ilk adımı atan oldu. Hak yolu da açık olsun...
|