İşte sansürün gerçek nedeni
Geçen hafta Bağdat'taki Saddam Hüseyin davasında Türkiye ile ilgili ortaya atılan müthiş iftiranın gerçekle bağlantısı olmadığı, bizzat Irak mahkeme heyetinin hakimi tarafından açıklandı. Türkiye'yi yirminci yüzyılın en kanlı katliamlarından biri olan Enfal'le ilişkilendirilen iftira, geçen hafta Bağdat'taki Saddam Hüseyin davasında mikrofonların kapatılmasıyla gündeme gelmişti. Saddam Hüseyin'in 1980'lerin sonunda Kürtlere yönelik katliam yapmakla suçlandığı Enfal davasında Türkiye'nin adı geçince, Başsavcı Münkit el Farun mikrofonların kapatılmasını istemiş, bunun üzerine tüm dünyanın izlediği davada Türkiye konusunda spekülasyonlar başlamıştı. Ankara haksız bir ithamla karşı karşıya kalmış, birçok uluslararası ajans ve yayın organı Saddam'ın Türkiye'ye "Biz Kürtleri yukarı püskürteceğiz, siz de sınırınızı açmayın" diye "ahlaksız teklifte" bulunduğunu iddia etmişti. Oysa mahkeme tutanaklarının içeriğine ulaşan SABAH'ın elde ettiği deliller, Türkiye'nin Enfal katliamında tamamen suçsuz olduğunu ve o dönem Saddam'la herhangi bir pazarlık söz konusu olmadığını gösteriyor. Mahkemede Türkiye'nin adı geçince Başsavcı Münkit el Farun'un, "Şu anda mikrofonu kapatıyoruz. Çünkü, bunlar Irak-Türkiye ilişkileriyle ilgili" demişti. Bizzat mahkeme heyeti başkanı Muhammed Oreibi el Halife tarafından Irak hükümet yetkililerine verilen bilgiye göre, davanın kapalı bölümde Kuzey Irak'ta görev yapan Irak askeri istihbarat birim komutanına gönderilen gizli kripto ele alındı. Mahkeme heyeti başkanı, Irak hükümetine yaptığı açıklamada, Irak ordusunun dağılmasından sonra ele geçen bu yazılı belgelerin, "Türkiye sınırındaki Kürt köylerinde kimyasal silah uygulanmasın" talimatı içerdiğini anlattı. Buna göre dönemin Irak hükümeti, Türkiye sınırında görev yapan birliklere "Türk ordusu zaman zaman Irak sınırından içeri giriyor. Bu yüzden sınır bölgesindeki köylerde kimyasal silah kullanılmasın" talimatı verdi. O yıllarda Türkiye ve Irak arasındaki "sıcak takip" anlaşması nedeniyle Mehmetçik sık sık Irak sınırından içeri giriyordu. Saddam yönetimi ise Kürt köylerini kimyasal gazla imha etmeye çalışırken yanlışlıkla Mehmetçiğe zarar vererek Türkiye'yi karşısına almak istemediği için, sınır bölgesindeki köyleri katliam planının dışında tuttu.
Türkler fark etmesin diye Sınırdaki köylerin katliam dışında tutulmasının bir diğer nedeni de "Kimyasal silah kullanıldığını Türkiye'den gizlemekti." Askeri muhaberat yazışmasında, Türk birliklerinin Irak sınırından içeri operasyon yaparken "kimyasal silah izlerine rastlayabileceği" bu yüzden de sınırdaki bölgelerde kimyasal kullanılmaması uyarısı vardı. SABAH'a bilgi veren Irak hükümetinde bir kaynak, "Mahkeme başkanı, iki ülke arasındaki sıcak takip anlaşmasına atıfta bulunduğu için mikrofonları kapattırdı. Ortada Türkiye'nin işbirliği ya da katkısı yok. Tam tersine Ankara durumdan haberdar değil" dedi. Mikrofon kapandıktan sonra sunulan dokümanlar, Enfal davasının en kritik delilleri arasında. SABAH'a bilgi veren Irak kaynakları, "Bu belgelerin Enfal katliamının Irak ordusu içinde en tepeden gerekli birimlerin komutanlarına kadar giden bir 'emirkomuta' zinciri içinde gerçekleştiğini ve üst düzey Iraklı generallerin kimyasal silah kullanıldığından haberdar olduğunu gösteriyor" dedi.
Korkunç iftira asılsız çıktı Oysa medyada mikrofonların kapatılma nedeninin "Türkiye'nin de Enfal'e katılması" ihtimali olduğu yazılmış, bir NATO ülkesi olarak Saddam Hüseyin'e destek verdiği iddia edilmişti. Enfal davası 20'nci yüzyılın en önemli katliamlarından birine ışık tutuyor. Irak Genelkurmay Başkanı Nazar Abdülkerim Faysal'ın, 1. ve 5. kolorduları komutanlarına 21 Ağustos 1988'de gönderdiği belgelerde "Kuzey bölgesinde topyekun bir imha" vererek 182 bin Kürt'ün öldüğü korkunç bir katliamı başlatmıştı.
|