| |
Kimin neden sinirlendiğini anlamak mümkün...
Türkiye'nin AB yolundaki tıkanmışlığı ve Kıbrıs Rumları'nın engellemesini aşmak için ürettiği yaratıcı formülün en fazla Kıbrıslı Rum lider Papadopulos'u ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı sinirlendiği çok açık ortada. Bu formülün muhatabı olan Avrupa Birliği'nin Kıbrıslı Rumlar dışındaki diğer üyelerinin ve AB fonksiyonerlerinin ise kafaları karışık. Çünkü bu formülde yeni bir şey yok. Türkiye limanlarını Rumlar'a açma karşılığında eski şartları tekrarlamakta. Yani KKTC'ye uygulanan izolasyonun kalkması gerektiğini söylemekte. Durum özde değişmese de, sunuş şekli farklı olduğu için, AB'lilerin kafası karışık. Türkiye'nin diplomasiyi bu tür kullanmasına alışkın olmayan Avrupa diplomatları, şimdi "Formülünüzü yazılı verin" diyerek işi yaymaya çalışıyorlar. Kıbrıslı Rumlar ise, Türk diplomasisinin bu hamlesinin AB ülkelerinin kafasını karıştırdığını gördüğü için tepkililer. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sinirlenmesini anlamak daha kolay.
TREN KAZASI Birincisi Sayın Baykal'ı her şey sinirlendiriyor. Hemen her konuda sinirli tepkiler vermesine Türk kamuoyu alıştı artık. İkincisi de, AK Parti iktidarının AB üyelik müzakereleri sürecini bir tren kazasına uğratmadan sürdürmesinin, iç politikanın en önemli maddesi olduğunu Deniz Baykal da biliyor. Tayyip Erdoğan'ın AB konusunda Deniz Baykal çizgisine girmesi halinde, Türkiye'de siyasetin de, ekonominin de krizlere gebe olacağını ve önümüzdeki genel seçimlerde bunun faturasının iktidara çıkartılacağını, Baykal çok iyi görüyor. Nitekim TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı dünkü konuşmasında, hükümetin Kıbrıs konusunda dün yaptığı açılımla "Olumlu ve yapıcı bir adım" attığını savunurken şöyle dedi: - AB sürecinin ulusal çıkarlarla çeliştiğine toplumu inandırmaya çalışan muhalefetten, bu konuda genelde engelleme çabaları gördük. Bu tutumun ülkeye zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını düşünüyoruz. Bu tablo içinde CHP hem "Laiklik elden gidiyor", hem de "AB'ye rest çekelim" söylemlerini aynı anda seslendirmekte. Hem Batılı olmak hem de Batıya karşı olmak, Türk siyasetinin dayanılmaz ağırlığını oluşturmakta. Bu arada Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın Hürriyet'e verdiği demeçte Kıbrıs kararının kendilerine danışılmadan alındığını ve konuyu kendisinin TV'den öğrendiğini söylemesi ise, bu olaydaki farklı bir unsuru oluşturmakta. Büyükanıt bu demecinde, "Bize göre bu açılım, devletin resmi görüşünden sapma anlamına gelmektedir. Limanları açacağız diyorsunuz. Hangi limanları açacaksınız" diyerek hükümetin AB atağını eleştirmekteydi. Sayın Büyükanıt'ın bu tür demeçleri vermeden önce "Siyasi sorumluluk" ve "Siyasi risk" kavramlarını da değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
SİYASİ SORUMLULUKLAR Örneğin AB üyelik müzakereleri süreci bir tren kazasına uğradığı takdirde doğabilecek ekonomik dalgalanmaların siyasi riski Genelkurmay'ın ilgi alanında değildir. Ya da milyarlarca dolarlık savunma alımlarının kaynağının ekonominin sağlıklı olmasına bağımlılığı da, Org. Büyükanıt'ın sorumluluk alanına girmiyor. Ülke yaşantısındaki her olgunun taşıdığı siyasi riskleri, siyasetçiler çok derinden hisseder. Bu nedenle bir kriz nedeni olmasın diye, Org. Büyükanıt'ın YAŞ toplantısı beklenilmeden Genelkurmay Başkanlığı'na atanması yapılmamış mıdır? Veya Genelkurmay başkanları siyasi içerikli konuşmalar yapar ve bu AB kriterleri açısından Türkiye'nin işini zorlaştırırken, kriz ve gerginlik olmasın endişesiyle ülkenin Başbakanları kendilerine bağlı olan Genelkurmay başkanlarına "Bu tür konuşmaları yapmadan önce bana danışın" dememektedir. Türkiye'nin AB üyelik müzakereleri sürecini sağlıklı sürdürmesi için üretilecek formüllerden, hem Türkiye hem KKTC yararlanacaktır. Türkiye yoksullaştığı ve krizler sarmalına düştüğü zamanlarda, KKTC de yoksullaşmış, izolasyonu daha da yıpratıcı olmuştur.
|