| |
|
|
Opera'da bir Macbeth ki..
Ben sahnede herhangi bir gösterinin bu kadar alkışla kesildiğini az hatırlıyorum. Perde kapanınca da alkışlar dinmedi.. ..Ve Macbeth bu alkışların tümünü hak etti.. Harika bir Macbeth izledik.. Öyle de olması lazımdı, operadaki bu dev Shakespeare/ Verdi işbirliğinin.. Macbeth İngiliz Şairin dört büyük trajedisinden sonuncusu.. Ötekiler, Kral Lear, Hamlet ve Othello.. Oysa Verdi'nin ilk bestelediği Shakespeare.. Othello için 40 yıl daha bekledi. Bu yıl İstanbul Operası'nda ikisi de var.. Macbeth de Othello da.. Hoş bir tesadüf.. İkisini birden izlemek de büyük fayda var.. Shakespeare, bu iki trajedisinde de "Tutku"yu anlatıyor.. Sonunda insanı cinayet işlemeye götüren tutkuyu.. Othello'da tutku konusu aşk.. Macbeth'de ise, iktidar!.. Oyunda Macbeth'in de önüne geçen, kimliği ve kişiliği ile edebiyata yerleşen Lady Macbeth'teki hırsın ve ihtirasın kocasına nasıl bulaştığını anlatır Shakespeare.. Ve bu ihtirasın ikisi arasındaki sevgiyi nasıl yok ettiğini.. İkisini de yapayalnız trajik ölümlere nasıl sürüklediğini.. Üzerinde en çok yazı yazılmış oyunlardandır Macbeth, Macbethler ve Lady Macbethler her devirde yaşadıkları, bugün bile aramızda dolaştıkları için.. Bu yazılardan bazılarını, bugüne dek gördüğüm en doyurucu program kitapçığında bulacaksınız.. Özellikle Özdemir Nutku'nun Macbeth, Hülya Nutku'nun Lady Macbeth yazıları harika.. Macbeth'i Yekta Kara sahnelemiş gene ve gene başarmış.. Kara, Avrupa'da kazandığı ünün haksız olmadığını hemen her oyununda kanıtlıyor.. Operayı durup şarkı söyleyen sanatçılar zinciri olmaktan çıkarıp, görkemli bir gösteriye dönüştürüyor.. Solistlerini oyuncu olarak da yönetiyor. Kalabalık sahneler kurup görkemi artırıyor. Bunlar Opera seyircisini artıran unsurlar.. İşin içine görsellik böylesi girince, Opera belli bir kitlenin sanatı olmaktan çıkıp, sıradan insanları da çekiyor.. Bu defa da öyle.. Koronun yer aldığı tüm sahneler çarpıcı.. Koro da gene olağanüstü.. Koristlere bale yaptırmış Kara bu defa.. Dans ettirmiş onları, şarkı söylerken.. Perihan Nayır!.. O nasıl bir ses, o nasıl bir oyunculuk. Bu kadar mı Lady Macbeth olunur sahnede.. Perihan Nayır hızla yükselen bir değer.. Gökhan Koç'u ilk defa izliyorum.. Operanın en zor rollerinden birinin altından başarı ile kalktı, genç Gökhan.. Suat Arıkan (Banquo) klasını özlemişiz.. Macduff'ta Hüseyin Likos da çok çok iyiydi.. Macbeth'in kulağa çok hoş gelen, çok keyifle dinlenen bir müziği var.. Alexandru Samoila'nın yönettiği orkestraya bayıldım.. Michael Scott'un ekonomik, ama görkemli dekoru hoştu.. Başından sonuna gece saatlerinde geçen, karanlıklar oyunu Macbeth'teki ışık yönetimi de müthişti. Ahmet Defne'ye alkış.. Beğenmediğim bir tek şey vardı oyunda.. Kostümler.. Burada yönetmen Yekta Kara'nın da katkısı olabilir.. Çünkü Kara, son zamanlarda klasik operaları zaman ve mekânından ayırıp, "Her zaman, her yerde" der, oldu.. Ama Opera tüm kişileri ve sözleri ile Kral 1. James döneminin İskoçyasında geçerken, olayları sadece bu garip kıyafetlerle o zemin ve zamandan ayırmaya kalkışmak inandırıcı olmuyor.. Ortada, başlarında sprinter bisiklet yarışçısı kaskları, ayaklarında Irak'ı işgal etmiş Amerikan askerlerinin komando pantolonlarıyla askerler, İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma Roosevelt botları giymiş Macbeth, Kaptan Kirk gibi dolaşan uşağı, Uzay Yolu'ndan fırlamış asiller, köylüler seyirciyi rahatsız ediyor, hatta sahneden uzaklaştırıyor, konsantre olmasını zorluyor.. Macbeth'i o devrin görkemli İskoç kostümleri ile izlesek, Shakespeare devri havasına girsek oyun sonunda alkışlar yarım saat sürerdi, inanın.. Bu kadar itici, bu kadar tatsız kostümlere imza atan Şanda Zıpçı'yı övgülerimden ayırmam gerek..
|