|
 |
 |
 |
 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
SMS: MS yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|

Dondurmak kopmaktır...
Herkesin, yararına bir planı var, ama ortak çözüm önerisi yok..." Avrupa Basın Merkezi'nin davetlisi olarak üç gündür bulunduğumuz Brüksel'de yaptığımız görüşmeleri özeti böyle... Ancak bir gerçek var ki; AB'de "aklıselim" düşünen herkes aynı cümleyi kuruyor: "Kıbrıs'ı (Rum kesimi) üye alarak büyük hata yaptık, sorunları çözülemez hale getirdik..." Söz böyle başlasa da sonu aynı bitmiyor. "Türkiye'nin üyeliği ne olacak" diye sorulduğunda, yanıt "Yükümlülüklerinizi yerine getirin" cümlesinde tıkanıyor. Çünkü Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirmesi halinde bile tam üyelik sonucunu getirmeyeceği de görülüyor. Her ne kadar, "kuralları yerine getiren her adaya kapımız açık" denilse de aynı kuralların diğer ülkeler için geçerli olmadığı görülüyor.
Kurallar nerede? En güzel örnek de Hırvatistan... Açıkça, "Hırvatlar kurumsal reformlarını tamamlamamış olsalar bile tam üye olarak alabiliriz" deniliyor. Gerekçe olarak da "Zaten 4 milyon nüfusları var" gibi bir gerekçenin arkasına sığınılıyor. Buradan ikinci cümleye geçiliyor... "Ama Türkiye öyle mi" denilip ekleniyor: "Almanya'yı geçecek bir nüfusun AB'ye tam üye olarak girmesi yakın zamanda çok zor..." Hatta, ilerde Ukrayna ile Türkiye'nin belki de eşzamanlı olarak AB'ye girmelerinin söz konusu olabileceğini düşünenlere de rastlanıyor. AB Komisyonu, 6 Aralık'taki tutumunun ne olacağının işaretini önceki gün "Türkiye ile müzakereler durmaz, ama yavaşlar" diye açıklamış olsa da yine de 11-12 Aralık'taki Dışişleri Bakanları ve 14-15 Aralık'taki zirveden nasıl bir sonuç çıkacağı tahmin edilemiyor.
Marta kadar süre Bununla birlikte nasıl bir sürecin yaşanacağına ilişkin yol haritası da şekilleniyor. En iyimser senaryo; Komisyon'un Türkiye'nin limanlarını açmasının bir zorunluluk olduğunu belirtip, Gümrük Birliği ve bağlantılı malların serbest dolaşımı ve ulaştırma başlıklarında engelleme yapılmasını önermesi. Diğer başlıklarda ise müzakerenin devamını istemesi. Böylece 12 Haziran'dan bu yana donmuş bulunan müzakerelerin, sanayi işletmeleri, ekonomi politikası ve mali işbirliği başlıklarında açılması. Orta derecedeki kötümser senaryo ise müzakerelerin 1415 başlıkta birden askıya alınma kararı. En kötüsü ise bazılarına göre 18 ay, bazılarına göre de bir yıl süreyle müzakerelerin tamamen askıya alınması. Ankara da marta kadar müzakerelerde bir ilerleme sağlanmaz ise durumunu gözden geçireceğini Komisyon'a iletmiş..
CHP 301'e karşı değil Komisyondan gelen açıklamalara bakılırsa, beklenti en az 3, en fazla 4 başlıkta müzakerelerin donacağı yönünde. Ancak Türkiye'nin de burada durmayıp Kıbrıs dışındaki konularda adım attığını göstermesi gerekiyor. Nitekim dün ABTürkiye Karma Parlamento Komisyonu'nun Brüksel'deki toplantısında CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, TCK'nın 301'inci maddesindeki değişikliğe karşı olmadıklarını açıkladı. Basının CHP'nin bakışını iyi yansıtmadığından yakındı. AKP milletvekilleri ise bu konuda adım atmaya hazır olduklarının altını çizdi. Brüksel'de ortaya çıkan bu tablo Ankara'ya nasıl yansır bilinmez. Ancak yakın gelecekte, adım atılmazsa müzakere sürecinin sıkıntıya girmesi kaçınılmaz görünüyor. Brüksel'de bir konuda herkes hemfikir: "Müzakereler bir kez donar veya askıya alınırsa bir daha başlama şansı olmaz..." Dolayısıyla Türkiye'nin süreçten kopmadığını göstermesi de gerekiyor.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|