'Doktriner milliyetçilik'ten siyasetin merkezine
Çok değil, 4 yıl önce 3 Kasım 2002 seçimlerinde birçok partiyle birlikte MHP de Meclis dışında kalınca, birçok insan neredeyse "milliyetçilik öldü" diye baktı. Çünkü konjonktürün iktidar ortağı yaptığı MHP, beklemediği bir oy alarak ciddi bir siyasi "travma" yaşamıştı. Ancak aradan iki yıl bile geçmeden yine konjonktürün değişmesiyle siyasetin yükselen değeri "milliyetçilik" olunca, bu kez MHP de yükselen ve ilgi gören parti oldu. Elbette bu değişimin iç ve dış birçok nedeni vardı. AB süreci, ABD'nin Irak işgali, Kuzey Irak, Kıbrıs sorunu ve tırmanışa geçen terör gibi nedenler Türkiye'de "ulusalcı-milliyetçi" dalgayı yükseltmişti. Bu dalganın ana ekseninde ise "doktriner" milliyetçiliğin bilinen adresi MHP vardı. MHP, son elli yıllık siyasi hayatımızın önemli ve etkili gücüydü. Uzun yıllar iktidar dışı kalsa da 70'lerde iktidarı paylaşarak kitleselleşmiş ama bu süreç bile MHP'nin "doktriner" yapısını değiştirmeye yetmemişti. Bu nedenle de hep "toplumsal ve siyasal merkez"in dışında kalmıştı. MHP'nin bu klasik yapısı 90'lı yılların sonuna doğru yavaş yavaş değişmeye başladı. Özellikle genel başkanlığa Devlet Bahçeli'nin gelmesiyle bu değişim hızlandı ancak parti politikalarına yansıması 2002 seçimlerinden sonra gerçekleşti. Türkiye, MHP'nin yaşadığı bu değişimi özellikle 2004'te yeniden başlayan ve giderek tırmanan terör ortamında somut olarak gördü ve yaşadı. Çünkü, Bahçeli yönetimindeki MHP, son iki yıl içinde ülkenin sürüklendiği kaos ortamında adeta denge unsuru olmuş, hatta şiddetin toplumun ana unsurları arasına sıçramasını ciddi olarak engellemişti. MHP'nin bu tutumunu parti içi muhalif güçler "pasiflik" olarak nitelese de aslında bu, MHP gibi "doktriner" bir partinin "merkeze" yolculuğunun bir göstergesiydi. Kısaca MHP'nin son dönemlerdeki yükselişinin nedeni sadece konjonktürün sunduğu "yükselen milliyetçilik" değil, aynı zamanda "merkez"i hedefleyen ve sokağa "prim" vermeyen yeni politikalarıydı. Bu konuda bir MHP yöneticisi şöyle diyordu: "MHP, Türkiye partisi olma yolunda ilerliyor. Topluma sağduyu telkin ediyor." MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural ise Aksiyon dergisinde bugün gelinen noktanın ipuçlarını şöyle açıklıyordu: "Bu milletin sağda olsun, solda olsun ortak paydaları bellidir. Bahçeli'nin söylemi taktiksel değil. Aşırı söylemlerin bedelini bu toplum ödedi. Tepkimizi demokratik yollarla elbette ifade edeceğiz. Oyunun farkındayız. Diyarbakır'ın 'delilo' sunu duyduğunuzda 'benim medeniyetim' demez misiniz. Toplumsal merkezi ifade eden bir anlayıştır bu." Her iki açıklamada da çok net biçimde MHP'nin yaşadığı değişim ve yöneldiği "toplumsal merkez" hedefi açıkça ortaya konuyor. Bu açıklamalar, belki aynı düzeyde olmasa da "Milli Görüş" çizgisinden ayrılıp "Muhafazakar Demokrat" çizgiye geldiklerini söyleyen AK Partililer gibi MHP'nin de değişerek merkeze gelmeyi ve iktidar olmayı hedeflediğini gösteriyor. "Yüzyıl ile Sözleşme" ve "Büyük Buluşma" ile başlayan bu değişim süreci şimdi, "Lider ülke Türkiye için iktidara yürüyüş" ile devam ediyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kongreye davet eden çağrısında şöyle diyordu: "Bu kongre, sadece partimize ilişkin konularda ülkücü iradenin tecellisi ile sınırlı kalmayacak, aynı zamanda aziz milletimizin geleceğini de çok yakından ilgilendirecek milli bir kararlılığın ve duruşun ortaya konulmasına sahne olacaktır." Büyük olasılıkla pazar günkü MHP Kongresi sadece yukarıda sözünü ettiğimiz yeni siyasi söylemiyle değil, aynı zamanda sürpriz yeni isimlerin MHP'ye katılımını sağlayarak "merkez"i hedeflediğini açıkça ortaya koymasıyla da dikkatleri çekecek.
|