| |
|
|
Duyarlı ama tembel
Posta gazetesinin Yayın Yönetmeni Rıfat Ababay bir röportajda şöyle demişti: "Gazeteye o kadar çok şiir gönderiyorlardı ki, madem bu kadar meraklısı var şiir köşesi açalım dedik. Üç ayda 75 bin şiir geldi. Şaşırtıcı olan ise şiir yollayanların büyük çoğunluğunun erkek olması." ( Hürriyet, 3 Ocak 2006 ) Posta'daki ' Yurdumun Şairleri' köşesi tüm hızıyla devam ediyor. Okurların fotoğrafları da gönderdikleri şiirlerin yanında yer alıyor. Şaşırtıcı bir durum değil. Ancak başka bir açıdan baktığımızda tuhaf bir durum var: Türkler şiir yazıyor ama şiir okumuyor! Nazım Hikmet ve Attila İlhan gibi birkaç adı hariç tutarsak, şiir kitapları az satılıyor. Halkımız şiiri, kendi duygularının bir ifadesi olarak görüyor. Ancak başkalarınınkilere ilgi göstermiyor. Ayrıca şiir konusunda; çalışmak, ustalardan feyiz almak, dile özen göstermek gibi de bir dertleri de yok. Şiirden anladıkları, içlenmelerini şiir formunda kağıda dökmek. Yani dizeleri alt alta dizince şiir yazdıklarını düşünüyorlar. " 10 kelimeyi geçmeyen küçük öyküler yazın " çağrısında da şiirdekine benzer bir durumla karşılaştım: O kadar çok mesaj geldi ki altından nasıl kalkacağımı bilemiyorum. Ayrıca bir de eleştirim var: Bazı okurlarımız duygularını kısaca ifade etmeyi, öyküleme ile karıştırıyor; öykünün özne, nesne ve mekan gibi özelliklerini es geçiyorlar. Bakın AnaBritannica ansiklopedisi 'öykü' maddesinde ne diyor: "Gerçek ya da düş ürünü bir olayı, edebi bir üslupla aktaran kısa, düzyazı anlatı. Kısalığı, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle romandan ayrılır." Yani ortada bir ' olay' ve en az bir ' karakter' olması gerekiyor. Tabii bizim küçük öykülerimizde karakterin ' apaçık' belirtilmesi şart değil. Ancak yine de o karakteri tahmin etmemiz gerekli. Şimdi bunları akılda tutarak, okurlarımızın minik öykülerine bakalım. Acaba hangileri gerçekten küçük öykü kategorisine giriyor? Hangileri sadece hissiyatın kısa ifadesi? Barış Uslu: "Su faturalarını öderken aklıma geldi; banyodaki sevişmelerimiz..." (Okurumuz, 'Bunu şiir olarak yazmıştım' diye not düşmüş. Evet, ' modern haiku'yu andırıyor gerçekten.) Adnan İlerçi: "200 yaşında adam! Kendisine, 'Çok yaşa' diyen adamı arıyor hâlâ." ('Adam' kelimesinin iki kere geçmesi iyi olmamış ama fikir iyi. ) Deniz Han: "Gencim, çalışkanım, üniversite mezunuyum, asgari ücrete tabiyim." (Bu bir öykü mü, yoksa 'durum' ifadesi mi?) Arda Aşçıoğlu: "Mektubunu postalamadı, postalının içine sıkıştırdı. Postacıdan önce eve varacağını biliyormuşçasına..." (Yani?) Altan Şenyüz: "Bir İskoçyalı varmış, oğlu cüceymiş." (Bu öykü değil espri.) Beto Berkün: "Mezar taşları yapılır. 30 yaş altına yüzde 50 indirim." (Fikir çarpıcı ama öykü nerede?) Hakan Akartepe: "Herkes geçti, ben durdum kırmızıda; çok şey kaybettim saygımdan." (Daha iyi ifade edilebilir.) Serdar Dengiz: "Öldün mü? Ne zaman?" (Biraz işlenirse bir korku öyküsü çıkabilir ortaya.) Ersin Aydoğan: "Yanımdasın ama güneş kadar uzaksın; gidemiyorum, bakamıyorum, dokunamıyorum." (Şiirsel anlatım ama öykü değil.) Selçuk Aşkın: "Gözlerini açtığında tünelin karanlığında gördüğü son şey gelen trendi." (Bir şey eksik ama ne?) Yakut Köstek: "Giydiğim sürüyle gömleğim var ama ruhuma oturanı hâlâ bulamadım." ('Giydiğim' kelimesi fazla. Hani öykü?) Alp Akiek : "Onun şahdamarını keserken önlük tak, elbiseni temiz tut." (Fikir iyi ama işlenmesi gerek. 'Onun' kelimesi eğreti duruyor.) Berkan Kartal: "Kabul ediyor musunuz? Eveeet! Ya siz beyefendi? Hayır." (Şirin!) Hakan Canbay: "Kız: 'Baba bu tecavüz olayında benim suçum ne?' dedi. Vuruldu..." (Fikir gayet iyi. Ancak üzerinde biraz çalışmak gerek. Aklıma şöyle bir şey geldi mesela: "Tecavüz eden senin yeğenin; niye onu değil de beni öldürüyorsun baba?")
|